ARZULAR

98 12 125
                                    

... 12 Aralık 1996

Dakikaların göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitmesiyle aralarında kim daha güzel kokuyor savaşı başlamıştı. Harry, annesinin sonuca karar vermesini istediğindeyse işler bir anda karışmış, iki yetişkinin birbirlerine anlamsız bakışlar atmalarını sağlamıştı.

Cadı işleri kolaylaştırmak için oğlunu kollarının arasına alıp burnunu dalgalı saçların arasına gömdü. "Hm... Kesinlikle en iyisi," deyip uzun soluklu bir öpücük yerleştirdi başına. Çocuğun gıdıklandığı boynundaki hassas noktaya da aynı şekilde bir öpücük bıraktığında Harry gülerek babasının göğsüne kaçtı. Yorganı boynunu kapatacak kadar çekip adamın sağ göğsüne yattı. 

"Şimdi sıya Seveyus'ta."

"Bence buna gerek yok bebeğim-"

"Vay! O zaman haksızlık oluy. Pyofesöy Snape kızay."

"Öyle mi Profesör Snape?"

Adam kendisine bakan iki yakıcı zümrüt arasından hangisini seçeceğini düşünürken oğlunu aralarına yatırıp "Kesinlikle Bay Potter haklı." dedi.

Çocuk kazandığı zaferle sırıtarak gözlüklerini düzeltirken kadın kocasına yaklaşıp kokusunu içine çekti. "Bunun bedeli ağır olur!" diye adamın kulağına fısıldamayı da ihmal etmedi. "Fırsatçı!"

Kadın adamdan uzaklaşırken bir kez daha oğlunun saçlarını karıştırıp "Hala sen minik ressam." dedi. Çocuk sorusunun cevabına gülümseyerek babasının fırsattan istifade etmesini çatık kaşlarla izleyen annesinin koluna sarılıp kendini uykuya teslim etti.

Bugünde kârdaydı. Hem de her açıdan.




🔮🔮🔮




Şöminenin önündeki kitap molasını uzatmaktan çabuk vazgeçmişti. Salondaki yalnızlığını sorgulayan birkaç dakikanın ardından ayağa kalktı. Pencerenin önüne konan kuşa bakmak için rotasını belirledi. Beyaz güvercinin bu vakitte burada ne yaptığına bir türlü anlam verememişti. Hava soğuk, bembeyaz kusursuz örtü her yanı sarmışken hem de.

Düşüncelerinin içinde boğulmaya başlamıştı ki çok vakit kaybetmeden yarım saat önce salondan ayrılan adamın adımlarını takip ederek mutfağa ulaştı. Bu aralar asla yalnız kalmak istemiyordu. Onu rahatsız eden, huzurunu kaçıran bir şeyler vardı ve henüz ne olup bittiğini çözememişti.

Cadı mutfağa vardığında Severus daha yeni dolaptan çıkardığı birkaç sebze ve meyveyi tezgahın üstüne yığmıştı. Sevdiği kadın harika bir aşçıydı, bu konuda onun gözüne girmek, tatmin etmek bir hayli zordu. Yapacağı yemeğe bile yeni karar verebilmişti. Tüm dikkatini toplayıp hemen önünde duran bıçak setinin içinden en rahat kullanabildiği şef bıçağını çekip aldı. Domatesleri doğramak için ilk adımı atmıştı ki kadın buna engel oldu:

"A-ah yanlış! Tamamen kusurlu. Sana cidden inanamıyorum. Bu kadar çabuk mu?"

Severus ne olup bittiğini anlamayarak önce onikslerini tezgahın üzerinde gezdirdi, kullandığı bıçağı kontrol edip en sonunda sorunun kaynağı olan kadına döndü. Neyi yanlış yaptığını sormak için ağzını açmıştı ki aklına gelen diğer bir soruyla ince bir çizgi halindeki dudaklarını gerisin geri kapattı.

Bu cadı ne ara buraya gelmişti? Yanlış diye neyi kastettiğini bilmese de casusluğunda aksamalar olduğunu kesinlikle biliyordu. Onun gelişini duymak bir yana dursun hissetmemişti bile. Neler oluyordu ona? "Kendini toplaman gerek Severus!"

Yine de o an için bunların hiçbir önemi yoktu. Etrafında dolaşan cadıyı izlerken tüm endişeleri, soruları kafasının içinden cımbızla çekilip alınmış gibi kaybolmuştu bir anda.

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin