Harry, saçları dört bir yana dağılmış gözlerinden uyku akar bir halde kollarını sonuna kadar açarak mutfağa girdi.
"Günaydın Bernadette."
"Günaydın çocuğum. Hadi otur ve kahvaltını yap daha bir sürü işimiz var bugün."
Harry gözlerini ovuşturarak zamanla kendi yeri olan sandalyeye oturdu. "Diğerleri nerede?"
"Saatin kaç olduğunun farkında mısın sen?" Harry yüzünü buruşturarak başını iki yana salladı. Tereddütle sağında kalan devasa duvar saatine döndü.
Dün gece geç yattığını kabul ediyordu ama hayatı boyunca hiç bu kadar uyumamıştı da. Saat on ikiyi geçiyordu.
"Anladın mı şimdi? Bay Snape, Helen'i Londra'ya bırakıp geri döndü bile. Hadi sende şaşkın ördek yavrusu gibi etrafına bakmayı bırak da yemeğini ye."
Harry telaşla yarın için yemek hazırlayan kadına gülerek tostundan büyük bir ısırık aldı.
"Noel havasına çoktan girmişsin Bernadette."
"Ne hava ama? Bir sürü halledilmesi gereken iş var. Yine de bu yıl özel bir noel olacak. Hanımefendi aramızda olmadığından beri bu ev büyük bir kutlama ya da hazırlık görmedi. Ruhunu kaybetmiş gibi." dedi ve buğulanan gözlerini silerek burnunu çekti.
"Asıl sen kendine bak çocuğum. Üstünde kırmızı pamuklu bir gecelik var. Önünde noel babanın olması yetmezmiş gibi her yerinde kar taneleri bulunuyor bir de."
"Ama çok rahat ve sıcak tutuyor. Dediğim gibi noel havası." dedi ve iştahla yediği tost için teşekkür ederek ayaklarında koyu gri sade panduflarıyla mutfaktan çıktı.
"Buraya gel Potter!" Bodrum kata giden merdivenlerin başında kollarında kocaman bir kutuyla dikilen adama farkında olmadan bir gülümseme sunarak yanına gitti. "Bunu salona bırak daha sonrada aşağı yanıma gel."
Harry ona göre oldukça ağır kutuyu kucaklayıp salona götürürken annesi için hiç değilse bir günlüğüne susmayı tercih etti. Adama karşı duyduğu öfkeyi rafa kaldıracaktı ve bu ruhunu kaybetmiş eve noel havasını yeniden kazandıracaktı. Annabel bir gün döndüğünde evini kasvetli görmemeliydi. Onun için yıllardır o hastane odasında kalıyordu, evine elinden geldiğince iyi bakmalıydı.
Kutuyu tavana kadar uzanan yılbaşı ağacının altına bırakıp bodrum kata indiğinde kendini evden ayrılmış gibi hissetti. Siyah tahta panellerle kaplı duvarların oluşturduğu dar koridorda ilerledikçe her adımda dönüp arkasına bakıyordu.
Dünya kupasında bir büyüyle dışarıdan fark edilmese de çadırın içinin büyütülebileceğini görmüştü. Peki bu evler içinde geçerli miydi?
Dışarıdan baktığında evin böyle bir bölümü olduğunu hatırlamıyordu. Belki de yerin altındaydılar. O yüzden görmemişti. Kafasındaki aptal düşünceleri dağıtarak adamı bulmak için adımlarını hızlandırdı. "Snape!"
Duvarda asılı duran tablodaki yaşlı elinde iksir şişesi tutan adama göz devirerek ilerlemeye devam etti.
Ne adamın şipşak saç iksirinin mucidi olan büyükbabası olduğunu fark etmişti ne de kendisine güldüğünü. "Büyünün neleri mümkün kıldığını yakında öğreneceksin evlat!" diye boş koridora fısıldayarak tablosunun eşinin bulunduğu laboratuvara gitti.
"O geldi. Seni arıyor Severus. Dediğin gibi zeki ama büyünün neler yapabileceğini kabul etmekten çekiniyor gibi."
"Büyü her şeyi mümkün kılar, ölüm dışında. Bu sözü kabullenemeyecek ne büyük büyücüler ve cadılar var sende biliyorsun. Harry daha bir çocuk, bu onun için çok normal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
Hayran KurguOğlumun en yakın düşmanı ben miyim? *Severitus Hikayesi* *Bu bir hayran kurgudur. Harry Potter J. K Rowlinge aittir.