Uzak kalmak neye çareydi?
Kafamızın içinde dönen seçenekleri arttırmak dışında bize ne katardı ki?
Aradan kocaman bir gün geçmişti. Değişen neydi? Hiç. Giderek artansa kafasının içinde sürekli dönen olur olmadık düşünceleriydi.
Kadını yeniden okulun herhangi bir koridorunda gezerken görmek istiyordu. Belki o zaman beyni durmayı seçerdi. Kontrolü yeterince kaybetmişti ve daha fazlasına asla ihtiyacı yoktu.
Bir pazartesi sabahı hayatında hiç bu kadar boğucu geçmemişti o güne kadar.
Eski baş seherbazın kahvaltı saatinde okulda olacağı kulaktan kulağa yayılan günün haberiyken sabah teftişini yardımcısı olan adam yapmıştı.
Lenard Roux
İşte o zaman saatin kolları beyninin içinde çalmaya başladı.
Tik Tak Tik Tak Tik Tak
Adamın bilmediği bir gerçekse çocukların dün gece okula getirilmiş olmasıydı. Kadın çoktan onunla aynı çatı altına girmiş ve çıkmıştı.
Cadı için yoğun bir hafta sonu olmuştu. Ailesinin çatırdamaya başladığını düşüncelerinin en gerisine atıp önce kızlarla alışverişe çıkmıştı.
Mağaza mağaza gezmiş, Londra'nın altını üstüne getirmişlerdi. Kendi dolabı için eli boş dönmeyi ta en başından beri planlarken Helen'in ve Narcissa'nın ısrarıyla mat gümüş bir elbise almıştı. Dökümlü olan elbise ayaklarına kadar uzanırken askıları omuzlarından düşüyordu. Varla yok arası ufak bir göğüs dekoltesi olan elbisenin derin yırtmacıysa paldır küldür yürümedikçe belli olmuyordu.
En yakın arkadaşı ve kızına göre baloda kesinlikle bunu giymeli, saçlarını at kuyruğu yapıp boynunu gözler önüne sunmalıydı ama cadının içinden bunların hiçbiri gelmiyordu. Hatta baloya gitmek bile gelmiyordu.
Dolabının en derinlerinde bulduğu uzun kollu, diz kapağında biten, tek bir dekoltesi bile olmayan, bebek yaka, siyah ve kırmızının iç içe geçtiği tül sade bir elbise giyecekti baloda. Saklaması gereken çok şey vardı. Bunun için de sade takılması gerekiyordu.
Sırf daha az makyaj, daha az takı kullandığı için ona karşı tavırları değişen insanlara inat sadeliğini korumaya çalışıyordu. Onu sorgulayan, kaçamak bakışlar atan gözlerin ardında up uzun bir gün geçirdikten sonra gecenin bir yarısı çocukları okula getirmeye karar vermişti. Draco'ya oğlunun bile bilmediği planın ona düşen kısmını aktardıktan sonra hepsi Hogwarts'taydı. Hem de müdürün yatma saatini geçtikten sonra.
"Emin misin Annabel? Gecenin bir yarısı farkında mısın?"
"Yoruldum Remus! Biliyorum oraya gidince de hiçbir şey durulmayacak. Minerva duyduysa zaten ipler tamamen kopmuş demektir ama burada durmak ondan daha kötü. Herkes meraklı gözlerle beni izliyor. Hem de tüm hareketlerimi. Severus'la olan tartışmamızı, Sirius'un evden ayrılışını... Yoruldum anla beni lütfen. Zaten önümüzdeki hafta sonu mecbur eve geleceğim SEVGİLİ misafirlerim gittikten sonra o huzurlu yuva haline geri dönmüş mü kendi gözlerimle görmeliyim."
Adam buruk bir gülümsemeyle cadının yanına oturup, sol el bileğini tutup hafifçe sıktı. "Emin ol seni çok iyi anlıyorum. Çünkü hepsi bana da öyle bakıyor. Draco'nun oğlum olmasına hiçbiri inanmıyor, Cissy'le olan ilişkimi sorguluyorlar, cadının neden yoldaşlıkta kaldığını sonra-"
Devam edemeden ev sahibi cadı araya girdi: "Yoldaşlıkta kalmıyor bu bir. Yoldaşlık dedikleri yer zaten bir Black evi bu da iki. Ayrıca bulunduğumuz çatı Snape Çiftliği. Sende biliyorsun ki Narcissa benim içinde Severus içinde değerli. Aynı şekilde Draco'da. O yüzden bunları dert etme. Zaten ben Cissy'le konuştum burada kalmaya devam edecek. Yoldaşlığa gitse sabahtan beri bahsettiğimiz gözler onu rahat bırakmaz, o köhne kulübede de kalamaz artık. O yüzden en iyi seçenek burası. Biz zaten evde yokuz. Hafta sonları uğruyorum sadece. Koca ev Remus. Hem senin de aklın kalmaz. Rahat gelip gidersin. Burada güvende olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
FanfictionOğlumun en yakın düşmanı ben miyim? *Severitus Hikayesi* *Bu bir hayran kurgudur. Harry Potter J. K Rowlinge aittir.