Satranç tahtasındaki harcanmaya en müsait taştı her zaman, hiç değilse hayat için öyleydi.
Ondan vazgeçmek birileri için hep çok kolay olmuştu.
İlerlemiş, ilerlemiş ama asla tahtanın diğer tarafına ulaşıp da vezir olamamıştı.
Son yaşananlarda bunun bir kanıtı değil miydi?
Bir türlü vezir olmayı başaramıyordu. Kendi hayal dünyasında bile.
Ev cinlerinden olduğunu düşündüğü bir elf bir anda beşiğin içine cisimlendiğinde camın önündeki okuma köşesinde oturmuş göletteki ördekleri izliyordu.
Kabul etmeliydi ki Snape ona ilk kez bir iyilik yapmıştı ve bu cennetten bir parça olan manzarayı bahşetmişti.
Bir anda alayla güldü düşüncesine: "O değil annen..." durdu. Dudaklarından dökülen kelime kalbinde yanan mumlardan birini söndürmüş gibi hissetti. "Mary" dedi bastıra bastıra.
"Mary zamanında bu odayı senin için seçmiş olmasaydı eminim sana bodrumda bir kartondan yatağı uygun görürdü." dedi kendini inandırmaya çalışarak.
İşte o an fark etti. Belki yine vezir olamamıştı. Ama hiç görmediği, tanımadığı biri tarafından değerli taşlardan biri seçilmişti.
Gözlerini kapadı. Aralık olan camdan duyulan hayvan seslerini huzur bulmak adına bir melodi gibi kullandı.
Hangi odada olduğunu ya da şu an ne yaptığını bilmediği adamı düşünürken buldu kendini.
Hogwarts'ın en kalpsizi değil miydi o? Herkesin korkulu rüyası, en büyük nefreti. Ama şimdi tek gördüğü hastanede yatan bir kadını göremediği için Dumbledore'a dahi karşı çıkan bir adam.
Mary böyle olsun istedi diye ona bu büyük odayı geri veren biri.
En büyük düşmanı ama şu an en büyük koruyucusu.
Nasıl bir karmaşanın içindeydi? Severus Snape kimdi? Ne yapmaya çalışıyordu?
Hiç bilmiyordu. Tek bildiği bu eve ilk adım attığında Hogwarts'taki ilk gününü anımsamıştı.
Ev. Hiç bilmediği ama ait olduğu bir ev.
♟️♟️♟️♟️
Buffy'un oğluyla yavaş yavaş kaynaşmaya başlamıştı. Bahçıvanın dediği gibi yabani bir attı.
İnsanların etrafında olmasından pek hoşlanmıyordu. Yine de at çocuğu sarıp sarmalamıştı. Onu gördüğünde sakinleşiyor, sevmesi için başını eğiyordu.
"Annesinin oğlu diye seslenilmesi hoşuna gidiyor mu dostum? Kendi adın olsun isterdin eminim. Ama benden sana bir sır bazen kendine ait bir isminin olmaması daha iyi. Benim var da ne oluyor? Hiç. Koca bir hiç."
Harry atın ahırındaki samanların üzerine uzanmış eski bir dostuyla dertleşiyormuş gibi aklından, kalbinden geçen her şeyi anlatıyordu.
Ahırın önündeki çitlerden gelen seslerle günlerdir görmediği adamın ortaya neden çıktığını düşünerek çaktırmadan başını uzattı.
Severus Snape üstünde her zamanki cübbesi yerine koyu kahverengi bir binici takımıyla yanında parlak tüyleri olan, diğer atlara göre oldukça büyük kalan simsiyah bir atla ilerliyordu.
Odasını hazırlamak için yardımcı olacak isim de onunla birlikte görünmüştü.
"Evde olması gerek, odanın yerini biliyorsun. Sayende çocuk kaç gündür koltukta yatıyor. Git ve hallet şu işi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE
FanfictionOğlumun en yakın düşmanı ben miyim? *Severitus Hikayesi* *Bu bir hayran kurgudur. Harry Potter J. K Rowlinge aittir.