Potter Gazabı

401 38 397
                                    

Büyük salondan gelen sesler koridor boyunca azalarak ilerlerken kadın ofis kapısının hemen sağında kalan pencerenin önünde dikilmiş gökyüzünü izliyordu.

Arkadaşı sevgilisiyle rahatça görüşebilsin diye nöbet tuttuğuna hala inanamıyordu. Esen kış rüzgarıyla kollarını kendine sararken Lenard'dan cübbesini almadığı için isyan etti. "Lanet olsun Lenard!"

"Geç mi kaldı?" Esen rüzgar kadar soğuk ve sert olan adam arkasında yeniden bir gölge gibi belirirken sırtından beline doğru keskin bir soğuk hava dalgası hissetti. Bu da neydi böyle? Kaçıncı evreye geçtiğini henüz kestirememişti. Ama adamın yanındayken ekstra acı hissetmesi pek de iyiye işaret değildi.

"Niye buradasın? Büyük salonda sımsıkı sarıldığın viskinle baya iyi vakit geçiriyormuşsun gibi görünüyordun?" Adam alayla gülerek cadının kollarını tutup kendisine çevirdi. "Beni mi izliyordunuz Bayan Potter?"

"Ne münasebet? Sadece genel bir değerlendirmeydi. Benim işim bu."

"Hm herkesi izliyorsunuz yani? Peki söyleyin Albus'u limon şerbeti diye içtiği ama aslında içinde farklı şeylerin olduğu içecek neydi?" dedi, meydan okuyan bir tavırla.

Cadı köşeye sıkıştığını hissetse de geri adım atmadı. "İlk siz benim soruma cevap verin Bay Snape. Neden buradasınız?"

"Öyle ortamlar pek benlik değil. Hem hava almaya çıkarken size hesap vermem gerektiğini bilmiyordum Bayan Potter."

Bu sefer alayla gülen kadın olmuştu. Adamın küçümseyici bakışlarını umursamadan zümrütlerini bir çift dipsiz kuyuya sabitledi. "Yedi katlı devasa bir okulda benim ofisimin önündeki pencereyi mi seçtiniz kendinize? Kimi kandırıyorsunuz? Hadi kabul edin de bu konuşma burada sonlansın. Beni kontrol etmeye geldiniz Bay Snape. Kiminle nerede ne yapıyorum diye."

Adam her bir adımını doğru tahmin eden kadına ne söyleyeceğini bilemezken nereden çıktığını bilmedikleri Regulus bir anda aralarına girdi. "Burada tartışmak istemezsiniz dostlarım. Bakan ve tayfası buraya doğru geliyor."

Büyücü, arkadaşının dediklerine tepki vermezken cadı sol elini ensesine koyup sıkıntıyla ovuşturdu. "Neden buraya geliyorlar?"

"Bir anda yardımcınla ortadan kayboldun. Ayrıca personelden birkaç kişide yokmuş sanırım. Kısaca ilk seni sorguluyorlar." diyen adamın kolunu tutup ofisine doğru sürüklerken durup onlarla hareket etmeyen adama 'neyi bekliyorsun?' bakışlarını gönderdi.

"Ne yapmamı bekliyorsun?" Annabel, adamın sorusuna argo kelimelerle karşılık vermemek için ofisinin kapısını açıp önce Regulus'u içeri attı, daha sonra da kocasının koluna sarılıp onu da ofisine sürükledi. Dört adamın üstüne kapıyı örterken içeride nasıl bir manzarayla karşılaştıklarını düşünmek istemiyordu. Çünkü küçük ihtimaller bile koridorun ortasında kendi kendine kıkırdamasına neden olmuştu.

Bakan ve yalaka tayfasını köşeyi dönmeden yakalayabileceğini umarak ofisin önünden uzaklaşırken ofise un çuvalı fırlatır gibi attığı iki adam şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.

"Onları uyarmalı mıyız sence?" diye fısıldayan Regulus ilginç bir film izliyormuş gibi koltukta oturmuş ateşli bir öpücüğü paylaşan iki adamı pür dikkat izliyordu.

"Öhöm öhöm!" Yalandan bir öksürükle bizde buradayız diyen arkadaşına 'neden böldün?' diye bakıyordu Regulus.

"Siz burada ne yapıyorsunuz? Annabel- Annabel nerede?" Telaş ve korkuyla birbirinden uzaklaşan iki adam cübbelerinin düğmelerini ilikleyip ayağa kalktı.

"Annabel bizi un çuvalı gibi buraya fırlatıp üstümüze de kapıyı kapattı. Kısaca bilmiyoruz." dedi Regulus, şaşkınlıkla saçlarını düzeltmeye çalışan iki adamın yüzüne sırıtarak.

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin