Adelard yerinde duramıyordu. Dün o kamaradan çıktığından beri gerekmedikçe konuşmamıştı. Maeve'e karşı da oldukça uzak davranmıştı lakin ağzını açarsa çenesini tutamayacağının bilincindeydi. Onu heyecanlandırmak istemiyordu. En ufak bir aksilikte kız ölecekti buna kesin kararlıydı. Bu yüzden dün geceyi yatağında değil çalışma odasının kanepesinde geçirmişti. Hızlı hızlı volta atarken durup saate baktı öğleni geçiyordu ve hala gelmemişlerdi.
Genç adam yerine oturup piposunu yaktı ve önüne bir kağıt ve diviti çekip bir şeylerle uğraşıyormuş gibi yapmaya başladı. Aşırı tutumu dikkat çekmeye başlayabilirdi. Öte yandan hala nasıl böyle bir deliliğe izin verdiğini düşünmekteydi. Delirmişti, bunun başka bir açıklaması yoktu. Taşra hapishanesinden adam çıkarmayacaklardı Koca İngilterenin baş dükallığından bir siyahiyi alacaklardı. Eğer bu duyulursa Adelard baştan çekilirdi. Genç adam küfretti. Eğer babasının mirasına sahip çıkmaya çalışan onurlu bir adam olmasaydı çeksinlerdi zaten lakin bu durum ailesini de yakardı. İnsan içine çıkamayacak hale gelirlerdi. İskoçlar yapacakları şeyi oyuncak olarak görüyorlar gibiydi. En ufak hatalarında Edward soylarını kuruturdu farkında değildiler ya da farkındaydılar bilmiyordu. Koca klan beylerinin kendilerini umursamadan ortaya atlaması da bir garipti. Hoş, Adelard yardım istememişti adamlar hevesle oturmuş bir saat içinde planlarını kurmuş ardından da hiçbir şey yokmuş gibi şarkı söyleyip zıplamışlardı. Genç adam derin bir nefes alırken dünkü tutumunu düşünmeden edemedi. Hayatında ilk defa o kadar insanın arasında hiç kimseymiş gibi oturmuş. Normal bir adammışçasına gülüp konuşmuştu. Başta bir tuhaf karşılanmış olsa da sonradan sanki yıllardır onlarlaymış gibi hissetmeye başlamıştı. Umuyordu ki kapıldığı büyü onu bir hataya sevk etmemiş olsundu yine umuyordu ki göründükleri kadar zeki adamlar ile karşı karşıya olsundu. Zaten iki seçenektiler ya bir gemi dolusu, gerçekten zeki ve delirmiş adamlardı ya da saf aptallar... Şu dakika ayırım yapamıyordu. İyiden iyiye telaşa kapıldığını hissettiğinde durup derin bir nefes aldı. Aptal olsalar kendi kralları adamlardan ne diye çekinsindi. İşte şu an yalnızca bu gerçeğe tutunabilirdi. Öte yandan bir kadın için böylesine büyük bir tehlikeye atılmak da onun aptallığın kanıtıydı. Genç adam dişlerini sıkarken sıradan bir kadın değil, onun hayatının şansı olan, aşık olduğu, içinin güzelliği yüzüne yansıyan, bir kadın için olduğunu düşündü. Onun merhameti vicdanı ve güzel kalbinin yanında yüzü çirkin kalıyordu. Maeve onun güzel kaderiydi. Adelard gözlerini kırpıştırıp gülerken işte şimdi tam olarak delirdiğinin bilincindeydi. Kapısı çalındığında yerinde sıçrayıp kaş çatarak sırtını dikleştirdi."Gir!"
"Ekselansları Lord SinClair, Leydi SinClair ve Lord McDonald geldiler."
"Gelsinler." Adelard kıpırdamadı. İçeri giren üçlüyü gördüğünde uşağa çıkması için el ettikten sonra ayağa fırladı. "Ben sanırım deli bir adamım!"
Ian yüzünü kırıştırıp odadaki kokuyu eli ile itelemeye çabaladı. Hala gecenin şokundaydı. Tüm öfkesini yönelteceği kişi ise tam karşısında duruyormuş gibiydi. "Bense şu an gerçek bir yaratığım dük! Senin ciğerlerini-"
Callie ve Robert aynı anda boğazlarını temizlediler. Callie gülümsemeye çalışarak dükün dikkatini çekmeye çalıştı. "Gecikme için üzgünüz demek istedi."
"Karnı aç" Robert elini Ianın gözü önünden geçirip bakışlarını engellemeye çalıştı.
Adelard başını olumsuz manada sallayıp SinClair'in korkunç bakışlarından kaçmak istercesine Lord McDonald'a döndü. "Hoşgeldiniz. Umarım her şey yolundadır."
"Değil!" Ian dişlerini sıkarak konuştu. Lakin kapının çalınıp içeri aniden Maeve'in girmesi ile toparlanıp ondan yana döndü.
"Hoşgeldiniz gittiniz sanıyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİM SENSİN
Historical FictionLanchester Dükü yıllar önce karşılaştığı bir kadının saçına iliştirdiği kurdelenin kader bağı olduğunu nereden bilebilirdi ki? Ya Leydi Maeve Ferguson? Birileri kendisine durmadan ayak bağı olan o kurdelenin aslında gerçek aşkı ona getireceğini söy...