Bölüm 42

642 84 19
                                    

--3 gün sonra--

(Gün hesap etmekten bayılacağım... Anacım ne rahatız telefon elde araba uçak altta bu nedir ya dıgıdık dıgıdık oraya buraya! Bir not yazıyoruz iki kelime kaç gün sonra gidiyor! Yazarken yoruluyorum... Beni uyarın mantık hatası görürseniz ki mutlaka vardır... )

Ian, ingiltere sınırına yaklaştıklarında bir terslik olduğunu fark etmişti. Sınır boylarına ulaşamamışlardı bile ki kendi askerleri de teyakkuzda beklemedeydi. Liamh ve Brian klanları harekete geçirmek adına onlar giderken haber salmıştı ve hepsi askerlerini ayaklandırmak zorunda kalmışlardı. Ian bu işin sonunun can yakıcı olacağının bilincindeydi. 

"Saraya neden gidiyoruz Ağabey içeri sızmamız mümkün değil mi?" Noah gözlerini kısarak Ian'a baktı.

"Hayır... Her yer asker kaynıyor. Kendi askerlerimizi atlatsak bile İngiliz askerleri ile başa çıkamayız." Connor başını olumsuz manada salladı. "Bu diplomatik bir durum."

"Brian ve Liamh sarayda. Gidip neler olduğunu öğrenmeli ve hep beraber olmalıyız. Heriflerin arasına dalıp kendimizi parçalatacak halimiz yok. O sınırdan geçenin kafası kopar." Robert dudaklarını sıktı. "Neden susuyorsun SinClair?"

"Düşünüyorum Robert..." Ian atını geri çekti. Edinburgh yoluna girdiklerinde de vaziyet farksızdı. Her yer karışmış vazıiyetteydi. Üstelik askerler evlere dalıyor birkaç evden çığlıklar yükseliyordu. Fena bir şey olmuştu. Çok fena birşey ve öğrenmenin tek yolu kralın karşısına dikilmekti. Neyse ki Edinburgh ile sınır boyu arası kısa bir mesafeydi de fazla vakit kaybetmemişlerdi. 

"Talan ediliyor..." Robert iç geçirdi. 

"Burnuma kötü kokular geliyor!" Connor dudaklarını dişleyerek sokaktaki insanlara sağa sola atılmış eşyalara baktı geçtikleri bir iki köyde aynı vaziyetteydi. 

"İşeme taslarını yola döktüğümüzden olmasın..." Robert sırıttı. "baban sıçacakta yoldan geçerken kafama atacak diye ödüm kokuyor içi kokmuş adamın..."

"Bu da iki günde temizlik taslar oldu!" Connor kaş çattı.

"Jennayı burada iki gün tut üçüncü gün sokak yıkatmazsa bende Robert değilim"

"Kral tacını kaybetmiş de ülkede aranıyor sanki..." Noah dönüp Ian'a baktı. 

"Ya da tacını kaybeden İngilizler ilk bakacakları yer de burasıymış gibi!" Ian korkuyla bakışlarını kaldırıp kendisine dönen adamlara baktı. "Siktir!"

"Maeve!" Noah nefesini tuttu. "Baba!" 

"Koşun, hız kesmeyin!" Connor atıyla saray yoluna doğru öne atıldı.

"Maeve kaçırılmış olamaz değil mi?" Robert kaş çatarken bağırdı. 

"Bilmiyorum Robert... Bilmiyorum!" Ian ayağa kalkıp dudaklarını dişleyerek öne doğru eğilip adamların önüne geçti. En kötü ihtimal yoktu çünkü yaşanan en kötüsüymüş gibiydi.

1 Saat Sonra

Brian Ian ve Robert de geldiğinde toplantı salonunda iyiden iyiye kriz geçirmekteydi. Liamh onu tutamıyordu! Tutmasındı... 

"Benim... Kızım... zindanda!" diye gürledi. Yumruğunu masaya vurup öne doğru eğilerek hiddetini Anderson'a yönlendirdi. 

Robert gözlerini irice açarak Liamh'a baktı. Az evvel gelmişler derhal toplantı salonuna yönlendirilmişlerdi. Civardan yakın klanların beyleri de odadaydı. 

"Sayın kral... Bu hakaret kabul edilemez." Adamlardan biri ortaya atlayıverdi.

"Afedersiniz... Biz geç kaldık mevzuyu öğrenmek niyetindeyim ki sağlıklı karar verebileyim." Ian sakin tavırlar ile krala bakarak konuştu ardıdan hafif bir tebessüm etti. Şu bir gerçekti ki kendi özgür iradesi ve isteğiyle Brian ve Liamh'ın ayakları altında paspas gibi sürünüyor olsa da kral karşısında  söz söylediğinde yahut bir dilekte bulunduğunda tüm gözlerin çevrildiği adamdı. Bu masayı birbirine katabilir. Tek bir lafı ile İngiltereden önce iç savaş başlatabilirdi. Ian her yerdeydi. Kuzeyde kendisinden habersiz kuş uçmuyordu. Tıpkı Liamh gibi... Lakin adam yaşlandığından ve Ian ziyadesiyle ailenin içinde olduğundan güneydeki pek çok meseleye de hakimdi. Ian onlara güveniyordu. Onlar Iana işleri boka sarmaması adına güveniyordu. Ian yeniden gülümsedi. 

KADERİM SENSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin