Her gün bir bölüm yükleme fikri kulağıma cazip geliyor:)
Çorbamdan bir kaşık daha almıştım ki karşımda ki sandalyenin çekilmesiyle kafamı çorbamdan kaldırıp oraya baktım. Karşılaştığım bir çift ela hâreye anlam veremeden bakarken karşımdaki kadın hiç bozuntuya vermeden çektiği sandalyeye oturmuştu bile. Ağzımdaki kaşığı çıkarıp tek kaşımı kaldırarak ona bakmaya devam ettim. Gözlerini gözlerimden ayırmazken bu sessizliği bozan ben oldum.
"Buyrun üsteğmenim?"
Burada ne işi vardı?
Daha doğrusu benim masamda ne işi vardı. Ben mantıklı bir cevap beklerken sorduğu soru karşısında tabiri caizse bozguna uğramıştım.
"Çorba güzel mi?"
Çorba?
Sakindim. Sakin olmam gerekiyordu. Ağzımın içinde sabır çekerken yüzüme yapmacık bir gülücük kondurdum ve cevap verdim.
"Güzel."
Bunu söylerken dişlerimi sıktığımı bilmese de olurdu sanırım.
Aldığı cevap ile elini kaldırması bir olmuştu. Elini kaldırdığını gören garson masamıza doğru gelirken o da üzerindeki ceketi çıkarıyordu. Gitmeyecek miydi?
"Ben yarım porsiyon mercimek çorbası alabilir miyim?" diye sipariş verirken bir anda gözleri benim şaşkın yüzüme değdi. Surat ifademi görünce tekrardan garsona döndü, "Tam olsun tam. Doymam değil mi?" diyerek bana yönelttiği soruyla daha ne kadar şaşırabileceğimi düşünüyordum.
Garson masamızdan uzaklaşırken albayın kızı kendi kendine konuşmaya devam ediyordu.
"Buranın çorbaları çok güzel oluyor. Ben çok seviyorum."
Elimi burun kemerime götürüp yavaşça ovaladığımda ağzımın içinde mırıldanıyordum, "Hâlâ çorba diyor ya. Allahım neden ben? Neden hep beni sınıyorsun?"
Sanki gördüğüm biri varmışta onunla konuşuyormuş gibi kafamı kaldırdım ve ellerimi açarak söylenmeye devam ettim.
"Neden özellikle ben yarabbim? Nasıl bir imtihan bu? Ne babası biter ne kızı biter."
Sahte bir öksürükle bende buradayım dercesine kendini belli eden kadına göz ucuyla baktım. Ağzımın içinde sabır çeke çeke masaya bıraktığım kaşığımı tekrardan elime aldım ve çorbamı içmeye devam ettim.
Tek hedefim karşımdaki kadınla hiç iletişim kurmadan çorbamı içmek ve sonrasında buradan çıkıp gitmekti. Ne kadar başarılı olacağımı bilmiyordum bu konuda. Ancak tek temennim başarıyla sonuçlanan bir plan olmasıydı.
Garson tekrardan masamıza geldiğinde elindeki kaseyi albayın kızının önüne koydu.
"Hanımefendi mercimek çorbası kalmamış. Şehriye çorbası vardı onu getirdim, sorun olur mu?" diyen garsonla göz ucuyla onlara baktım. Tekrar çorbamı içmeye devam ettiğimde garson da çekilmişti. Sanırım albayın kızı için sorun yoktu.
Sorun yok demiştim değil mi?
Lafımı tamamıyla geri alıyorum. Karşımdaki kadın elini yanağına koymuş sadece benim çorba içmemi izliyordu. Sıkıntı beni izlemesinden çok çorbama hayran hayran bakmasındaydı. Kafamı kaldırıp onunla göz göze geldiğimde başımla önündeki tabağı işaret ettim.
Omuz silkti ve olduğu yerde kıpırdandı.
"Yemeyeceğim, sende bitir artık konuşmamız gerekiyor." diyerek ciddileşti bir anda. Ela harelerine tekrardan duygusuzluk çöktü. Beş dakika önce ışıldayan göz bebeklerinin şu an feri sönmüştü. Az önce beni alaya alan kadın gitmiş yerine duygularını çok iyi saklayan eski üsteğmen gelmişti. İlk karşılaştığımız andaki kadına dönmüştü sanki. Nasıl bu kadar hızlı başka bir ruh haline girebiliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...