Merhaba, yine ben;)
2. bölümümüz ile sizlerleyim. Okuduktan sonra oy verip yorum yapmayı unutmayın.
Geçmiş, acısıyla beraber bir kor ateş düşürmüştü yüreğime. Canımı dağlayan acı, sevdiklerimin toprağına karışmış; yok olmuştu. Kendini yılların acımasızlığında kaybetmeyen acım, benden beni çalan binanın önünde tekrar karşıma çıkmıştı. Her gece kabuslarıma misafir olan bu duyguya aşinaydım. Beş yaşında ki bir çocuğun ellerinin arasından uçsuz bucaksız gökyüzüne kaçırdığı balonuydu bu duygu. Ardından acıyla bakan çocuktum ben de. Ve küçücük bir balonun kocaman gökyüzünde savruluşunu izlemekti.
Acıydı bu duygu. Ateş gibi gönlü yakan, kavuran, kül edendi. Hasreti içine sığdıran, bir avuç toprağa sığdırdığım duyguydu. Ben acı ile tanışmıştım.
Acı, ben dünyaya gelmeden kaderime yazılmıştı kan ile. Kan, acıma ortak olmuştu. Kanayan hayatım acıtmıştı beni. Canımı yakmış; büyütmüştü beni.
Şimdi tekrar buradaydım. Yıllarımı çalan bana yıllarımı bağışlayan o binanın önünde. Dik duruşum ve içimdeki boynu bükük kalmış çocuk ile.
Sana bir teklif sunuyorum, demişti.
İçimde fırtınalar koparan ve aylarca beklediğim ancak asla ummadığım bir teklifti bu.
Katil, demişti. Oysaki tek katil oydu gözümde.
Güvenliğe doğru bir adım attığımda geleceğime dair en ufak bir düşüncem yoktu. Sadece intikam diyordu içimdeki kor ateş. İntikam dedikçe harlanıyordu ateşim. Yumruk olmuş ellerimi gevşettim ve cebimden kimliğimi çıkardım. Beni dikkatle süzen güvenlikte ki askere uzattım.
Başıyla geçmemi onaylarcasına bir işaret yapınca kapıdan içeri girdim. Sanki iki yıl değilde koca bir asır geçmişti bu bahçeye adım atmayalı. En büyük korkularım, en büyük heyecanlarım, en büyük sevdam vardı bu bahçenin her bir köşesinde. Büyük binaya doğru adımlarken olduğum yerde durdum ve binanın önündeki türk bayrağı asılı direğin karşısında asker selamı durdum. Tam Atatürk büstünün olduğu yerdeydim ve dudaklarım arasından zar zor duyduğum kelimeler döküldü.
"Yüzbaşı Miran Mirzat/Ankara. Emredin komutanım."
O kadar güçsüz çıkmıştı ki sesim ben bile zar zor duymuştum. Başımı hafifçe önüme eğdim ve yoluma devam ettim.
Tabii bu sırada beni camdan izleyen bir çift gözden habersizdim. Yani o öyle sanıyordu eminim.
Binaya girdiğimde etraftakilere hiç bakmadan doğruca albayın odasına gittim. Kapısına varınca vurma gereği duymadan tabiri caizse bodoslama içeriye daldım.
İçeride sadece albay ve kızı vardı. Gözlerim albay kızına değince hafifçe baş selamı verdim.
"Selamın aleyküm."
Albay cevap vermezken kızı aynı şekilde başını eğerek selamımı aldı.
"Ve aleyküm selam."
Masanın önündeki koltuklara oturduğumda beklemek istemediğimi yeterince belli ettiğimi düşünüyordum. Ancak kimseden ses çıkmayınca söze girdim.
"Anlaşman ne?"
Gayet sakin çıkan sesim altında birçok anlam barındırıyordu. Hatta biraz zorlarsa eminim albay bu cümlenin içinden kendine bir tehdit bile çıkarabilirdi. Hayal gücüne güveniyordum bu konuda.
"Anlaşmam kısa ve basit. Katili bulmanızı istiyorum."
Histerik bir gülüşle bakışlarımı ona çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...