Yaşam ömrüm boyunca bana hep ağır gelmişti. Ölmek için yaratıcıya dua ettiğim geceleri hatırlıyordum. Eğer bu hayatta kimsesiz ve ne yapacağınızı bilmediğiniz bir haldeyseniz ölüm, sizin için mutlak doğru gibi gözükür. Bu yaşıma kadar bu hep böyleydi. Ta ki gözlerim hayatın eşiğinde kapanırken ölmemek için dua edene kadar.
Karanlık, ömrüm boyunca her zaman en yakın arkadaşım olmuştu. Çünkü ne zaman gözlerim karanlığa varsa hislerim, duygularım benden uçup gidiyordu. Düşünmek, üzülmek gibi dünyevi şeylere yer yoktu karanlıkta. Uyku da bir karanlıktı. Ölüm de.
Ve ben ilk defa karanlığın içine düşeceğimi anladığımda korkmuştum. Çünkü karanlık beni esiri altına almadan hemen önce kollarında olduğum adam bana güveni bahşetmişti. Liderin güvenli kolları dururken karanlığın amansız yalnızlığını tercih etmek benim için işkenceden beterdi.
Uyanmak istiyordum. Liderin yanına dönmek istiyordum.
Gözlerimi hafifçe araladığımda gözlerimi yakan ışıkla tekrar gözlerimi kapattım. Gözlerimi açmayı tekrar denediğimde hafif bulanık görsem de artık ışığa alışmıştım. Gözlerimi kırpıştırdığımda ciğerlerime dolan hastane kokusuyla nerede olduğumu anlamıştım. Başıma saplanan keskin acıyla elimi başıma götürmek istesem de henüz o kadar güçlü olmadığımı fark ettim.
Bakışlarım etrafta dolaşırken sol tarafımdaki koltukta yatan adama değdi. Buradaydı. Derin bir nefes verdim.
Odanın kapısının açılmasıyla içeriye giren hemşire beni uyanık görünce kısa süreli bir şok geçirdi.
"Merhaba." diye mırıldandım. Şokunu atlatıp bana gülümseyerek yanıma yaklaştı.
"İyi misiniz?" diye sorduğunda bakışlarım önce kolumdaki seruma değdi sonra tekrar kadına döndüğünde, "Bunu bana söylemesi gereken kişi sizsiniz." dedim.
Hafifçe kıkırdadı. "Gayet iyisiniz merak etmeyin. Gerekli açıklamayı size doktorunuz yapacaktır."
Bakışlarım tekrar Miran'ı bulduğunda şakayla karışık bir tonda "Benim için hasta bakıcısı olarak gerçekten Miranı mı buldunuz?" diyerek uyumasına imada bulundum.
Hemşire serumumu değiştirirken aynı zamanda bana cevap veriyordu. "Beyefendi kim bilmiyorum ama tek söyleyebileceğim şey üç gündür buradasınız ve kendisi ilk defa uyuyor. Başınızdan bir kere ayrıldığını görmedim. Size gerçekten değer veren biri olduğu aşikâr."
Üç gündür uyumak?
Duyduklarım ilk başta beni şaşırtsa da kısa sürede toparlanmıştım. Bakışlarım etrafta gezerken yanımdaki komodinin üstünde duran kalemde durdu. Yüzümdeki şeytani gülümseme ile kaleme uzandım. Yaramı hafif zorladığım için ağzımdan kısık bir inleme firar etmişti. Kalemi elime aldığımda nişan aldım ve Miran'ın kafasına fırlattım.
Ve tam isabet!
Söylene söylene gözünü açan Miran gözleri gözlerimle buluşunca kısa bir süre dona kalmıştı. Bakışları bende bir süre dolaştıktan sonra yerinden kalktı ve yanıma geldi.
"Ne biçim hasta bakıcısın sen!" diye cırladığımda neye uğradığını şaşırmıştı. Sonra kendimde olduğumu fark edince gülmeye başlamıştı.
"İyisin iyisin maşallah çenenden hiçbir şey kaybetmemişsin." diye bana yanıt verdiğinde gerilip omzuna vurmak istemiştim. Ancak yaram buna müsaade etmemiş ve ağzımdan sadece ufak bir çığlık kaçmıştı.
"Kızım bir dur yeni uyandın daha. Dakika bir gol bir cadılığın üstünde."
"Sensin cadı be!" diye diklendiğimde Miran çoktan sabır çeken moduna geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...