18

346 19 12
                                    

Elimdeki kitabı derin bir iç çekerek önümdeki sehpaya bıraktım. Karşımdaki adamın tavırları nedeniyle içim içime sığmıyor huzursuzluğum hiçbir şekilde geçmiyordu. Günlerin koşuşturmacasında fazlasıyla yorulmuştum. Ve bu yorgunluk yalnız fiziksel değil aynı zamanda mental de bir yorgunluktu. Zaman algısının içinde kaybettiğim gerçeklik hissi aklımı karıştırmaya devam ediyordu.

Neredeydim ve ne yapıyordum?

Bu günlere nasıl gelmiştim ve daha da önemlisi ben kimdim?

Derin bir nefes alarak ortamdaki gerginliğin sebebi olan sessizliği bir bıçak edasıyla sözlerimle ortadan ikiye böldüm.

"Zebani denilen kişi öncüymüş."

Ortamda derin bir nefes verme sesi yankılandığında bakışlarım çekingen bir edayla Miran'ı buldu. Bakışlarında büyük bir yorgunluk ve dahası çaresizlik seziyordum. İçerisinde olduğumuz durum bana ne kadar zorsa ona iki katı kadar zordu.

"Zebani," diye mırıldandı. Bacaklarının üstünde birleştirdiği ellerini ensesine attı ve maç izlermiş gibi rahat bir pozisyona geçti. Üzerindeki umursamazlıkla aynı kelimeyi tekrarlayıp duruyordu. Ezber yapan biri edasıyla özenle ve tane tane dökülüyordu aynı kelime dudaklarından.

Aklıma gelen şey ile bedenim yay gibi gerildi. Aceleyle ayağa kalkıp koşar adımlarla odama girdim. Odamdaki çekmeceleri teker teker dökerken bedenim aradığım şeyi bulamamanın gerginliği ile oldukça kasılmıştı. Komidinin çekmelerini tamamen döktükten sonra makyaj masasına yöneldim. Çekmeceleri karıştırırken hırsla masanın üstündeki parfüm ve benzeri şeyleri kolumun tersiyle ittirdim. Yeri boylayan şişelere göz ucuyla dahi bakmazken ellerimi saçıma geçirdim.

"Ne arıyorsun?" diyen ve kapıda oldukça meraklı bir şekilde beni izleyen Miran'a döndüm.

Nasıl anlatabilirdim ki?

Ellerimi saçımdan çıkarırken derince bir iç çektim. Tam o sırada bakışlarım yerde ki tişörtlerin arasından parlayan süslü pakete çarptı.

İşte burada!

Yüzümdeki Zafer gülüşüyle eğildim ve yerdeki paketi aldım. Avuçlarımın içindeki paketi dünyanın en değerli şeyiymiş gibi sarsmadan ve bakışlarımı bir an bile ayırmadan Miran'a götürdüm.

Çatık kaşlarıyla elimdeki paketin ne olduğuna anlam vermeye çalışıyordu.

"Bu senin," dediğimde bakışları bir süre bende oyalandıktan sonra paketi buldu.

"Bu da ne?" dedi paketi elimden alırken.

"Öncü sana vermem gerektiğini söyledi."

Paket parmaklarının arasındayken dona kaldı. Yüzündeki dumura uğramış ifadeyi gördüğümde yutkundum.

Bir terörist lidere hediye yollamıştı. Ve bu hediyeyi ellerimle lidere ben teslim ediyordum.

Tek kaşı havalandığında dudakları da yavaşça aralanmış ardından söyleyecek bir şey bulamamış gibi tekrardan kapanmıştı.

İçindeki meraka bürünmüş çaresizlik mimiklerine de yansıdığında yavaşça ardına döndü ve kalktığı koltuğa yöneldi.

Peşinden onu takip ederken aklımda sadece paketten çıkacak şeyin ne olduğuna dair sorular vardı.

Miran koltuğa oturduğunda ardı sıra bende hemen yanına oturmuş ve merakla ellerinin arasındaki paketi izlemeye başlamıştım. İkimizde yalnızca paketi izliyorduk.

Parmakları yavaşça paketin yapışkanını buldu. Yavaşça yapışkanı söküp hediye paketinin ağzını araladı.

Sağ elindeki paketi sol elinin üzerinde ters çevirdiğinde paketin içinden sol avucuna bir şey düştü. Düşen şey metalik bir kolyeyi andırsa da dikkatli bakınca bunun bir künye olduğu anlaşılıyordu.

LİDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin