Hayatı yaşarken her anına bir anlam yüklüyoruz. Bazı anlarını kahkahalarımız ile bazı anlarını beddualarımız ile doldurduğumuz ömrümüzün sayılı yılları çabucak geçip giderken biz, ancak geçen yılları anılarımızda yad ediyorduk.
Önümdeki toprağa sürdüm ellerimi. Toprağa sürdüğüm elimi göğsüme bastırdığımda bir an da olsa yıllardır hissedemediğim şefkati hissetme ümidi vardı içimde. Fakat yine olmadı. Nefes alırken bana veremediği sevgiyi kara toprağın altındayken de ondan alamadım. O gitti, gidişiyle bile canımı yaktı. Varlığında bir kez olsun yüzümü güldürmemiş olan o, ölmeden önce de son hamlesini yaparak gitti.
"Seni affetmeyeceğim." diye mırıldandım yersiz bir sitemle. Affetmek istemediğim o muydu yoksa yıllardır benden gerçekleri saklayan öz babam mıydı bilmiyordum. Tek bildiğim Erdem Yiğitalp'in ben senin baban değilim, dediği her an haklı olmasıydı.
O benim babam değildi.
Yıllarca bana sarılmasını beklediğim, küçük bir çocukken bile ağlayarak lanet ettiğim o adam aslında haklıydı. Yalan söylemiyordu çünkü o gerçekten benim babam değildi.
"Seni affetmeyeceğiz." diyerek yanımda diz çöken Miran'a bakmadım. Çünkü biliyordum ki bana yıllarca uzak olan bu adam onun her daim yanındaydı. Bisiklete binmeyi öğrendiğinde, ilk kelimelerinde, okula başladığı ilk gününde her an yanındaydı. Hatta şunu o kadar iyi biliyordum ki; Erdem, Miran'ı çok seviyordu. Gerçekten çok seviyordu. Elbet sevgisi yaptıklarının bedeline karşılık gelmezdi fakat bunu da bir gerçek olarak kabullenmemiz gerekiyordu.
"Cenaze namazı kılmayacaklardı biliyor musun?" diye mırıldandı toprağı parmağının ucuyla eşelerken. Kaşlarım çatık bir şekilde ona döndüm.
Derin bir nefes alarak, "Vatan hainine cenaze namazı kılınmaz, dediler."
Duyduğum şeyle gözlerimi sıkıca kapattım.
Ya, dedim Erdem.
Arkanda saf duracak birkaç insan bile bırakmamışsın ardında.
Yazık sana.
Cenaze töreni zaten yapılmamıştı. Yapılsa bile ben katılmazdım zaten. Bir tek kişi gelmişti gömülürken izlemeye.
Annem.
Yıllardır onun işkencelerine maruz kalan kadın. Annemle uzun uzun sohbet etme fırsatım oldu geçenlerde. Bana gerçekleri öğrendikten sonra, yani Erdem'in hain olduğunu, Erdem tarafından dağa kaçırıldığından bahsetti. Elbet ki anlattıklarının çoğu şüpheli gelse de bahsettikleri genel anlamda bizim bildiğimiz şeylerle uyuşuyordu.
Annem dağda olduğu sırada içerde olan ajanlardan biri babamın Aslan olabileceğini düşürüyor annemin zihnine. Ve şüphe tohumları böylece ekilmiş oluyor. Annem gençliğinde bir subayla ilişkisi olduğundan bahseder bu kişinin de Erdem Yiğitalp olduğunu yinelerdi. Fakat gerçekler pek de böyle değilmiş.
Annem birkaç yıl boyunca Aslan ile ilişki yaşıyor. Ardından ayrılıyorlar ve annem bu süreçte bana hamile olduğunu öğreniyor. Fakat ayrı oldukları bu dönem de aynı zamanda Erdem ile birlikte olduğu için aklınca benim Erdem'den olduğum kanaatine varıyor.
Ne kadar zekice ama değil mi?
Hayatımı annemin aklından kurduğu birkaç senaryo mahvediyor.
Ve geriye heba olmuş bir hayat birkaç trajediden başka bir şey kalmıyor.
"Görev emri geldi. Bu akşam çıkıyoruz ve karaca operasyonunu artık bitiriyoruz. Erdem'in ilişkisi olan birkaç kişiyi yakalayacağız. Kısa ve net bir operasyon."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...