Arkadaşlar yeni bir bölümle karşınızdayım. Okuyan gözlerinizden öpüyorum ve sizden bol yorum bir de oy istiyorum.
Ellerimdeki boya dolu kovaları yere bıraktığımda derin bir nefes verdim. Sabahtan beri küçücük okulu temizlemek için canım çıkmıştı. Nasıl olur da hepi topu iki sınıflık bir okulu temizlemek bu kadar zor olabilirdi?
Yaz tatilinin bitmesine çok az bir vakit kalmıştı. Fazla oyalanmadan okulun eksiklerini tamamlamak için kahvaltıdan sonra hemen küçük okuluma gelmiştim. Duvarları boyama işi için konaktan yardımcı olmak isteyen birkaç beyefendi çıksa bile ben bu işi kendi başıma halledebileceğimi düşünüyordum.
Son kalan boya kovasını almak için okulun kapısına çıktığımda kapının önünde bekleyen birkaç ufaklık görmeyi beklemiyordum. Beni görünce utanç ve heyecan ile birbirlerine bakıp bir adım geriye çıktılar. Onlara şaşkınlık dolu bir tebessüm bahşettiğimde öğrencim olacaklarını anlamak pek de zor değildi.
Bu köyde lise veya ortaokul düzeyinde öğrenci yoktu. Olanlar ilkokul düzeyinde ve en fazla on kişilerdi. Birkaç tane de küçük çocuk olduğunu duymuştum. Onlar için fazladan olan sınıfımı hazırlayıp haftanın belirli günlerinde kendileriyle etkinlik yapabilirdim. Bu beni zorlamazdı, aksine keyif alırdım.
"Kim boya yapmama yardım etmek ister?"
Çocuklar bir an tereddüt etseler bile fazla zaman geçmeden gülerek yanıma geldiler. Her birinin adeta gözlerinin içi parlıyordu. Öylesine masumane gülüşlere sahiplerdi ki onları gören birinin içinin ısınmama ihtimali yoktu.
"Ama önce tanışacağız. Ben bu okulun öğretmeni Karaca Aydoğdu."
Evet, soy ismim değişmişti. Bunun ailemin gerçek olmadığını öğrendikten sonra yaşamak içime oturuyordu. Çünkü Mirzat soyadı benim bu hayattaki en büyük gururumdu. Neyse ki yalnızca görev için olan bir şeydi. Her ne kadar bana ait olmasa bile görevim bitince eski soyadıma dönebilecektim.
"Ben Ali." diyerek öne çıktı aralarından biri. Ve sırayla hepsi kendini tanıttı.
Ayşe, Sevde, Ömer ve Ali. Hepsi birbirinden parlak dört çocuk.
"E hadi içeri geçelim o zaman."
Hepimiz hevesle içeri girdiğimizde aklıma hepimize yetecek kadar fırça olmadığı geldi. Ve kimsenin aklına gelmeyecek bir şey yaparak boya kutusunun ağzını açarak içine elimi batırdım. Çocuklar şaşkınca beni izlerken ben boyaya bulanmış elimi duvara bastırdım. Hepsi afallamış bir şekilde beni izliyordu.
"E fırça yok ne yapalım."
Gülerek benim yaptığımın aynısını yaptıkları esnada içimi çoktan onların neşesi sarmıştı. Dakikalar saatlere karıştı boyalar duvar hariç her yeri boyadı. Hepimizin elleri, yüzlerimiz, yerler, aklınızın alabileceği her yer boya oldu.
Biz tam kendimizi kaptırmış bir birimizin üzerine boya sürüyorduk ki boş sınıfta bir ses yankılandı.
"Karaca Öğretmen ne yapıyorsunuz siz?"
Araf'ın gür sesini duyduğumuzda çocuklar endişeyle benim arkama saklandılar. Çünkü o üstündeki takım elbisesi ile buraya asla ait olmadığını belli ediyordu. Bakışları ayakkabısına değen mavi boyayı bulduğunda şaşkınlıkla bizi izlemeye devam etti. Bana doğru yaklaştığı esnada ben ellerimi arkaya saklayarak görüntüde de olsa biraz düzgün olmaya çalıştım.
Araf bir süre benim gözlerimin içine baktıktan sonra yavaş hareketlerle üzerindeki ceketini çıkardı. Usulca kapının kenarına bıraktıktan sonra gömleğinin kollarını da dirseğine kadar sıvadı. O sırada çocuklar yavaşça arkamdan çıkıp onun ne yaptığını izlemeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...