Miran'ın göğsü şüphesiz benim en huzur bulduğum yerdi. Onun göğsüne kafamı koymak durgun bir denizde sırt üstü yatmanın rahatlığına benziyordu. Bir çiçek tarlasında, ellerimde rengarenk çiçeklerle geziyormuş gibi hissettiriyordu bana. Bundan dolayıdır ki defalarca çalan telefonlarımıza rağmen hâlâ birbirimize sımsıkı sarılmış bir vaziyette yatakta oyalanıyorduk. İkimiz de kalkmak istemiyor hatta öyle ki bize şans verseler bir ömür bu vaziyette kalmak istiyorduk.
"Haydi uykucu kalk da kahvaltıya gidelim. Yoksa aç kalacağız." diyerek beni doğrultmaya çalışan Miran'a ağzımdan çıkan birkaç memnuniyetsiz mırıltı eşlik etti.
Onun başının altındaki yastığı alıp sarılırken kendisine sırt dönmüş bir vaziyette mırıldandım ve gözlerimi tekrardan kapattım. "Sen git ben uyuyacağım."
"Olmaz öyle şey! Miran Mirzat karısı olmadan yemek yemiş dedirtmem."
Duyduğum tabirle saniyelik bir şekilde gözlerim açıldı.
Karım, demişti.
"Karın olmadığım için öyle bir şey diyeceklerini düşünmüyorum."
Huysuz bir çocuk edasıyla yastığı başıma bastırırken tek istediğim uyumayacaksa odadan çıkıp gitmesiydi. Çünkü günlerdir güzel bir uykuya hasrettim. Hazır uyku ayağıma kadar teşrif edip beni sarhoşluğuna almak istiyorken onu geri çeviremezdim.
Fakat bu başımdan yastığı sertçe çeken adamın yanında pek mümkün değildi. Dudaklarını üzerime eğilip kulağıma sürttüğünde sinirle başımı biraz ileriye çektim.
Uyumak istiyordum!
"Allah seni benim kaderime yazmışken nasıl karım olmadığını söyleyebilirsin?"
"Of! Sabah sabah edebiyat yapma be!" diye sinirle konuştuğumda artık gözlerim açılmıştı ve sanırım uyku çoktan bedenimi terk etmişti. Bunun siniriyle ona döndüğümde yüzünde yaramaz bir çocuk gülüşü vardı. Onun bu hali kalbimin titremesine neden olurken ona karşı yumuşamak istemediğim için kaçabileceğim kadar kaçtım. Böyle dediğime bakmayın kaçmaktan kastım yalnızca gözlerimi kapatmaktı. Çünkü ben Miran Mirzat'tan ancak bu kadar uzaklaşabiliyordum. Ondan uzaklaşmak isterken bile varlığının bir göz perdesinin ardında olmasını istiyordum.
"Kalkmıyor musun şimdi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.
Kabul etmek gerekirse "Peki." dediğinde pes etmiş olduğunu ve odadan nihayet gideceğini düşünmüştüm. Ama o hiç beklemediğim bir şey yaptı.
Beni gıdıklamaya başladı!
"AY MİRAN!" diye bağırdığımda onun elleri benim bedenimde dolaşıyor ve vücudumun en hassas bölgelerine dokunuyordu. Ben gülsem bile ona öldürücü bakışlarımı yolluyor ve elinden kaçmak için insan üstü bir çaba gösteriyordum.
"Demek edebiyat yapma Miran, ha?"
Gülmekten kasılmak üzereyken onun dediğine yalnızca gülerek yanıt verebiliyordum. Ancak emin olun başka bir şansım olsa bunu sövmek için kullanırdım.
"Ya bırak beni." dediğimde artık gülmekten nefesim kesilmek üzereydi.
Miran elini belime sarıp beni uzandığım yerden kaldırdığında anlıma ufak bir buse kondurdu.
Miran kesin ve net bir dille artık tam anlamıyla doğrulduğunda beni çekiştirerek "Haydi kahvaltıya." demişti.
Ona sinirle baktığımı görünce derin bir nefes aldı ve gözlerini yumdu.
"Peki sen istedin." dediğinde zafer kazanmış bir edayla içimden gülümsediğimde aynı zamanda içimde uykuya aşık olan tarafımın şeref dansı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...