24

299 12 0
                                    

Bomba gibi bir bölüm. Oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayın.

Annem bana küçükken doğrunun uğrunda savaşan savaşçıların her daim kazanacağını söylerdi. Benim de bu uğurda yetişmem için elinden geleni yapmıştı. Yeri gelmiş yememiş bana yedirmiş, yeri gelmiş giymemiş bana giydirmişti. Hayatının güzel denilebilecek bir döneminde hayatında Korkmaz Albay olmuştu. Ben doğmadan önce Korkmaz Albay ile ayrılmış ardından ben doğduktan sonra tekrar barışmışlardı. Yani bana anlatılan hikâye böyleydi. Korkmaz Albaya her baktığımda annemin güldüğü sayılı anlar aklıma gelirdi. Benim annem gülmeyi unutmuş bir kadındı. Boynu bükük bir çiçekten farkı yoktu. Tam mutlu olduğunda da zaten bizi bırakıp gitmişti.

Şimdi karşımda bir anne duruyordu. Kalbimin diğer yarısı olan adamın annesi...

Hüznü gözlerinin derinliklerinde en çok yaşattığını düşündüğüm kişiyi dünyaya getiren kadın.

"Ne?" diye bir mırıltı döküldüğünde dudaklarımdan olduğum yerde hafifçe sendelemiştim. Elimi önümdeki yatağın ucuna koyduğumda duyduklarımı algılamada hâlâ güçlük çekiyordum.

Karşımdaki kadını daha detaylı incelemeye başladım. Ve o an bir şeyi ilk defa bu denli fark ettim; bu kadın Miran'a çok benziyordu.

"Hilal otur lütfen. Hem söylesene Alpay nerede?" dedi öncü beni odanın sol duvarına yaslanmış koltuklara yönlendirirken. Bakışlarım onu bulduğunda bir şey demeden hastane yatağının yanındaki sandalyeye oturdum. Böylece karşımdaki kadına daha yakın olmuştum.

"Demek sen Alpay'ın nişanlısısın."

Alpay.

Alpay Miran Mirzat.

Alışık olmadığım isim karşısında istemeden de olsa yüzümü buruşturdum. O Alpay değil diye haykırmak istesem de kendimi tutarak hafifçe başımla onayladım.

O Miran'dı. O benim Miranımdı.

Miran ismini ilk defa onda duymuştum. Duyduğum an içimde oluşan hayranlığa engel olamamıştım. Anlamına ise kısa bir süre önce okuduğum bir kitapta rastlamıştım.

Beylerbeyi demekmiş Miran.

Öylesine anlı şanlı bir ismi ancak lider taşıyabilirdi zaten. Ona sönük bir isim yakışmazdı.

Kapı tıklatıldığında oraya dönmedim çünkü gelen kişinin kim olduğunu adım gibi biliyordum. Onunla karşılaşmak istemiyordum. Çünkü ona olan sinirimi hiçbir şekilde yatıştıramıyordum.

Hak verdiğim noktalar elbet vardı. Ama ben mademki onun yüzüğünü parmağımda taşıyordum o zaman bana bir açıklama yapmak zorundaydı.

Geçen bir haftalık sürede ilişkimiz hakkında çok düşünmüştüm.

Miran ve ben.

Birbirimize açılmadan resmen nikah masasına gidiyorduk. Bu gözümü her ne kadar ilk başta korkutsa da ona olan güvenim ağır basıyordu. Ama güvenin de bazen yetersiz kaldığını görmüştük. Ben hayatımı beni her an haber vermeden bırakıp gidecek bir adama adamak istemiyordum.

Evet, onu çok seviyordum. Ama bazen sevgi yetmiyordu...

"Annem," diyerek içeri giren Miran'a bakmadım. Zhnimi günlerdir meşgul eden ve gittiğinden beri başa sarıp sarıp düşündüğüm konuları onunla konuşmayı aklımın bir köşesine not edip kollarımı önümde kavuşturdum ve arkama yaslandım.

"Ve güzeller güzeli sevgilim."

Duyduğum tabir ile öksürmeye başladım.

Bu adam beni öldürmek mi istiyordu?

LİDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin