Arkadaşlar Miran'a sövmeye hazırsanız bölümü salıyorum.
Adımlarım askeriyenin koridorlarını inletirken sert adımlarımın yanı sıra dik duruşum ve bakanın kafasını çevirdiği bakışlarımla lideri arıyordum. Yanımdan geçen askerler selam verse de benim durmaya vaktim yoktu. Silah odasının önüne geldiğimde kapıdan içeriye başımı uzattım. Tahmin ettiğim gibi Miran buradaydı. Kollarımı önümde birleştirip kapı pervazına dayandım.
"Ne düşünüyorsun lider?" diye sordum varlığımı belli etmek amacıyla. Orada olduğumu ben gelmeden anlamış olduğunu bildiğim Miran, bir şey demeden elindeki silahı temizlemeye devam etti.
Musab'ın cenazesinin üstünden birkaç gün geçmişti. Miran o günden beri hiçbirimizde konuşmamış, ağzına tek lokma yemek götürmemiş hatta bir süre eve bile gelmemişti.
Karaca timini ve kendimi toparlamaya çalışırken üstüne bir de Miran'ın bu davranışları ayağa kalmam gerektiği yerde beni daha da dibe sokuyordu.
Kafasından geçenleri merak ediyordum. Azıcık tanıdıysam eğer şu an intikam planları kuruyor olmalıydı. Ve bu isteyeceğim en son şeydi. Çünkü liderin tek başına kurduğu plan demek; bu planı tek başına uygulayacak olması demekti.
Yanına yaklaşıp oturduğu uzun bank tarzı sandalyede yanına oturdum. Başımı hafifçe omzuna koyduğumda o, hiçbir şey demeden işine devam ediyordu.
"Özledim," diye mırıldandım başımı hafifçe koluna sürterken.
Özlemiştim. Onu, bizi, timi.
Güldüğümüz anları çok özlemiştim. Benim şu an tek ona ihtiyacım vardı ve o bana sırtını dönüyordu.
Duyduğu cümleyle yavaşça durdu. Elindeki silah parçalarını usulca kucağına bıraktı. Bir şey demeden karşısındaki duvara bakarken kolunu kaldırıp beni göğsüne yasladı.
"Özledin demek." dediğinde yüzünde mimik namına hiçbir şey yoktu. Duyguları seçilmiyordu.
"Hm hm."
Benzeri bir ses döküldüğünde dudaklarımdan iyice sırnaştım ona. Burada olduğumu hatırlarsa belki planlarının önüne bir taş koymuş olurdum. Yani bir Ümit..
Bir süre sonra "Hilal," diye mırıldandı yavaşça beni göğsünden kaldırırken. Bu davranışı karşısında kaşlarım çatılsa da bir şey demeden diyeceği şeyi beklemeye başladım.
"Ben şu hayatta en çok ölümle tanıştım. Tekrar ve tekrar... En büyük gerçeğim ölümken ben bazı şeyler için geç kalmak istemiyorum."
Duyduklarımla ne diyeceğimi bilemezken söyleyeceği şeyi merakla beklemeye başladım.
Elini cebine attığında parmak ucunda cebinden çıkardığı yüzükle ağzım hafifçe açıldı.
"Şu hayattaki tek gerçeğim sen olur musun? Bir ömür yoldaşım olur musun?"
Şok içinde karşımdaki adama bakarken içine olduğum durumu idrak edemiyordum.
Miran bana evlilik mi teklif ediyordu?
Gözlerimin dolmasına engel olamadan hafifçe başımı salladım. Dilim tutulmuştu ve ona verebilecek bir cevap bulamıyordum.
Yüzümü avuçları arasına aldığında hafif bir tonda yineledi isteğini "Söyle bana. Duyayım ağzından, benimle olmaya var mısın?"
Dudaklarım arasından firar eden hıçkırığa engel olamadan cevap verdim ona. "Bir ömür, söz veriyorum."
Gözyaşları içerisinde karşımdaki adama sarılırken ciğerlerimi dolduran kokusu şu hayatta Kİ en büyük şükür sebeplerimden bir tanesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...