Beeen geldiiim. Selamlar efenim nasılsınız? Bu aralar okunma sayımız çok çabuk artıyor maşallah diyelim. Neyse ben sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Bu arada okuyup yorum yapmayanlar inşallah duşta köpüklüyken sularınız kesilir, amin.
Uzun bir yolculuğun en virajlı yollarından geçiyormuş gibi hissediyordum. Yanımda ailem bildiğim timim ve ardımda her ne kadar yanıma gelmese de canımdan çok sevdiğim sevgilim vardı. Ve yıllar önce benden giden annemi bekliyorduk.
Evet, annem yaşıyordu. Ve işin garip yanı şu an buraya geliyordu. Bir hastane koridorunda onun dağ başından gelmesini bekliyorduk. Ne söylemem gerektiğini düşüncelerimi nasıl şekillendirmem gerektiğini bilmiyordum. Kimdim ve neredeydim? Yıllardır kendime sorduğum soruyu yineliyordum. Sevinmem mi gerekiyordu onu bile bilmiyordum. Annemin yokluğuna alışmışken varlığıyla tanışmak beni dumura uğratmıştı.
Yanlış anlaşılmasın, annemi çok seviyorum fakat kabul edemiyorum.
Madem vardı o zaman ben neden yıllardır ağlıyordum.
"Komutanım iyi misiniz?" diyen Maral ile başımı yasladığım duvardan çektim ve ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açtım. Derin karanlığım hastanenin parlak ışığıyla karşılaştığında gözlerim mayışmıştı.
"İyiyim. Yani sanırım." dediğimde anlayışla başını salladı.
Biz konuşurken önümden geçen ve bahçe kapısına doğru giden Miran'a göz ucuyla bakmakla yetindim.
"Komutanım beni yanlış anlamayın ama," diyen Maral'a döndüğümde ani dönüşümle ağzında gevelediği şeyi söyleyip söylememek arasında kaldığı bariz belliydi. Bir anlık cesaretle dudakları aralandığı sırada elimi kaldırarak onu ben susturdum.
"Miran hakkında konuşacağını biliyorum. Ama şu an en düşüneceğim şey Miran ile aramızda geçenler."
Maral tebessümle başını salladığında ben olduğum yerden kalkarak bahçeye doğru yürümeye başladım.
Sanırım Miran ile biraz konuşsam iyi olacaktı.
Bahçeye çıktığımda gözlerimle etrafı kısa bir an taradığımda onca boş bank olmasına rağmen Miran'ın bir ağaç dibine oturduğunu gördüm. Derin bir nefes alarak yanına ilerlediğimde beni gören bakışları odağını başka bir yere vermiş ve varlığımı kabul etmeyi reddetmişti.
Bir şey söylemeden yanına oturduğumda beklemediğim bir şey yaparak hafifçe benden uzaklaştı. Sabak kahvaltıda yaşadığımız olaydan beri yüzüme bakmıyordu. Bakışlarını birkaç kez yakalamıştım onda da tek hissettiğim şey hayal kırıklığı olmuştu.
Elimle yerdeki çimleri eşelerken konuşmaya başladım. "Şu hayatta en çok sana güvenmiştim."
Cevap vermediğinde bende zihnimdeki karışık kelimeleri toparlamaya çalışıyordum.
"En çok seni sevdim, en çok sana güvendim, en çok seni saydım. Ben sadece Miran dedim. Miran yapar, dedim. O bilir, dedim. O benim, dedim. Sen ne yaptın," diye konuşurken son cümlemi soru soran bir üslup yerine alay eden bir üslupla sormuştum.
"Benim arkamdan iş çevirdin." dedim.
Bunnu söylemem ile Miran ani bir hareketle bana döndü.
"Ben mi senin arkandan iş çevirdim." dedi işaret parmağı kendini gösterirken.
Başımla onaylamak ile yetindim.
"Geçen gün seni telefonla konuşurken duydum. Birine beni atlatıp bir şekilde kendisiyle buluşacağını söylüyordun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...