oy vermeyi unutmayın. seviliyorsunuz
10 gün sonra
Tim kurma kararı almamızın üzerinden tam on gün geçmişti. Oldukça durgun gibi dursa da hâlâ ülkenin bir yerlerinde patlayan bombaların olduğu, terör denen illet yüzünden al bayraklı tabuta koyduklarımızla dolu koca bir on gün.
Albayın odasında Musab ile tanıştığımız günden sonraki bir hafta herhangi bir şey olmamıştı. Albay benimle pek fazla iletişim kurmamış eşiyle birlikte kaldığımız evde yüzüme bakmamaya devam etmişti. Aramızdaki nefret karşılıklıydı. Onun bana olan nefreti ben doğmadan önce bile vardı.
Aynı zamanda üç gün önce karaca timinin ölüm yıldönümüydü. O günden beri görmediğim Mirzat ile ilk defa bugün görüşecektim. Kendisi acısını yaşamak için kendi köşesine çekilmişti ve ben dahil herkes ona saygı duymuştuk. Her ne kadar acısını paylaşmak istesem bile telefonlarımı açmamıştı. Aynı evde kalıyorduk ama o eve çok geç hatta bazen hiç gelmediği için karşılaşamıyorduk bile.
Uzun bir aradan sonra ilk defa doğru dürüst görecektim yüzünü. On beş dakika önce hazırlanmamı istediği bir mesaj atmış ve biraz sonra burada olacağına dair kısa bir mesaj atmıştı. Beraber timimizle tanışmak için karargâha gidecektik. Onu beklerken ben de odamın bir köşesinde camın önüne oturmuş camımdan içeriye giren kasımpatıların kokusunu içime çekiyordum. Ankara'dan kış yavaş yavaş gidiyordu ve bu çiçekler mevsimin son çiçekleriydi. Doymak istemezcesine çektim kokularını içime. Dışarıya adeta bir bahar havası hakimdi. Bu havaları çok seviyordum.
Korna sesini duyduğumda son bir kere gözlerimi kapadım ve kokuyu içime çekerken mırıldandım.
'Lütfen her şey çok güzel olsun.'
Ayaklandım ve odamdan çıkmadan önce gözüm kapının kenarındaki boy aynasına takıldı. Bakışlarım üzerimdeki üniformada gezindi. Yıllarca hayallerini kurduğum üniformama iç çekerek baktım ve yüzüme görünmez maskemi taktım. Gülümsememi yok ettim, bakışlarımın ardına ruhsuz bir kadın koydum. Üsteğmen Asena'ya dönüştüm ve Hilal'i odamın bir köşesinde bıraktım. Kapıyı çekerek odamdan çıktım.
Biz iki farklı kişiydik içimde. Ben ve o. Tanımıyorduk birbirimizi hatta alışamıyorduk bile. Yeri geliyor ben Hilal oluyordum yeri geliyor o. Annemin Hilal'i, mis kokulu kızı ve babasının nefreti kendinden vazgeçmiş Asena. İki farklı karakterdik anlayacağınız üzere.
Asena nefretten doğmuştu ve nefretiyle var olmuştu. Serti ve acımasızdı. Aynı babasından gördüğü gibi.
Hilal ise içindeki sevgiyi ve masumiyeti yitirmemiş olandı. Yaşatmak için çabalayan ve umuduna tutunan.
Merdivenlerden indiğimde beni dış kapının yanında albayın karısı karşıladı. Kendisinden fazla hazzetmesem bile iyi bir kadındı. Aylardır beni evinde ağırlıyordu ve ağzından bana karşı tek bir kötü söz çıkmamıştı hakkını yiyemezdim. Herhangi bir zararını görmemiştim ama ne de olsa o albayın karısıydı.
Sende albayın kızısın ama.
İçimdeki sesi susturdum. Elim enseme gitti ve başımı sağ omzuma koydum ensemi ovarken.
Albayın karısı yanıma yaklaştı ve eliyle önümü düzeltti. Bir anne edasıyla üzerimdeki kırışıklıkları düzeltirken "Tost yapmıştım. Biri sana biri Miran'a." diyerek kırmızı renkli peçetelere sardığı tostları elime tutuşturdu.
"Teşekkürler." diye mırıldandım ağzımın içinde. Hafifçe gülümseyerek kenara çekildi ve nihayetinde evden çıkabildim. Bahçe kapısına doğru yürürken liderin arabasını hafifçe görüyordum. Dışarı çıktığımda ayağıyla arabanın ön lastiğini yokladığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...