Miran ile birbirimize bakıp hemen toparlandığımızda Miran, ayağa kalmış ben ise yatağın içine sinmiştim. Utançtan kıpkırmızı olduğuma emindim ancak yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Sadece içimden Miran'a sitem edebiliyordum.
"Buyurun Albayım siz niye gelmiştiniz?" diye soran Miran ile içimde anlamsız bir heves oluşmuştu. Beni görmeye mi gelmişti?
"Telefonlarını açmadığın için olabilir mi Mirzat?"
Ah Hilal, dedim içimden.
Öldür şu adamı zihninde. Öldür ki yakmasın canını şu kadar. Öldür ki yaşamasın içinde hasreti.
Benim için gelmemişti. Şimdiye kadar hiç gelmediği gibi. Sâhi düşününce onun bana geldiği bir zaman dilimi yoktu.
Küçükken en büyük arzum onunla tanışmak, vakit geçirmekti. Bir kere görmüştüm sadece onu. Evimize gelmiş anneme bağırmış ve defolup gitmişti. Küçükken tüm dilek haklarımı onun için kullanırdım oysaki ben. Onuncu yaş günümde, yılbaşında, mahallemizdeki uçuk kaçık kadının kutladığı değişik günlerde de belki o gelir diye dilekler dilerdim. Hep bir ümit olurdu içimde. Bir gün gelecek, derdim. O ümit annemin cenazesine gelmediği gün bitmişti. Ben o gün onu silmiştim.
"Bu gece buradayız. Zahmet etmenize gerek yoktu buraya kadar. Hilal iyi olunca geleceğimiz ilk yer karargâh olacak zaten." diyen Miran ile irkilip kendime geldim. Ellerimi yüzüme götürüp sıvazladığımda bir an önce buradan gitmesini istiyordum.
"Yarın Mardin'e gitmeniz gerekiyor. Hilal'in durumu-." derken Miran hiddetle sözünü kesmişti. "Hilal'in durumu yarın yola çıkmaya uygun falan değil. Siz planlarınızı erteleyin en iyisi. Ben hem onun hem de timim için en uygun zamanı bulacağım."
Elini albayın sırtına koyup hafifçe kapıya doğru yönlendirdi. Bu kısaca artık gidin, demek oluyordu.
"Misafirliğin kısası makbuldür. Merak etmeyin en kısa sürede sizi ziyaret edecek ve son operasyon hakkında konuşacağım." derken sesinde hafifi tehdit eden bir ton vardı.
Operasyon aklıma geldiğinde hafifçe silkelendim. Ben nasıl vurulmuştum sâhi?
Ekiplerin geldiğini hatırlıyordum. Siren seslerini ve dahasını. Siren sesleri?
İyi de ekipler ben vurulduktan hemen sonra gelmişlerdi. O zaman ambulansa kim haber vermişti?
"Miran," dedim kapıyı kapatıp içeri giren adama. Albayı uğurlamıştı ve nedense albay geldikten sonra üstüne bir gerginlik çökmüştü sanki.
"Ambulansı kim aradı benim vurulduğum gün?"
Koltuğa oturup yüzünü elleri arasına aldı. Derin bir of sesi işittiğimde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Hafifçe doğrulup bağdaş kurdum.
"Bilmiyorum Hilal," dedi derin bir nefes alırken. "Ben hiçbir şey bilmiyorum."
Fazla gergin ve ayrıca çok sinirliydi.
"Çıkmazda gibi hissediyorum kendimi. Daha yanımdayken seni bile koruyamıyorken kocaman bir oyunun içindeymiş gibi hissediyorum. Hayatımda hiç korkmadığım kadar korkuyorum. Sana, size bir zarar gelecek diye ölüyorum, bitiyorum ben."
Aceleyle kolumdaki serumu dikkat etmeden söktüğümde yaramın acısını umursamadan Miran'ın yanına gittim. Koltuğa oturduğumda bıkkın bir şekilde, "Ne yapıyorsun?" dedi. Üzerinde ağır bir sıkılmışlık vardı.
"Korkmana gerek yok." dedim onu duymamazlıktan gelirken. Elimi dizinin üstüne koydum.
Sır verircesine sessiz bir tonda "Korkarsan yenilirsin." dedim. Başını iki yana salladı onaylamazcasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİDER
General FictionBizim hikayemiz bir aşk romanı değildi. Zaten biz de birbirine aşık iki insan değildik. O liderdi ve ben de sürüsünün bir üyesi. Hırslıydı. Öfkeliydi. Ve her şeyden önemlisi içinde yanan intikam ateşi gittikçe harlanıyordu. O geliyordu ve beraberin...