Ayaz 4

52 4 16
                                    

Ya acayip bir bölüm oldu. Ben bile anlamadım ne yazdığımı, böyle daldan dana konar gibi bir bölüm oldu. Neyse daha önemli bir konumuz var: LİDER 15K!!!!

HEPİNİZE ÇOK AMA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM!



Elimdeki tel tokayı derime girmesi pahasına avuç içimde sımsıkı tutarken yavaş adımlarla arkamı döndüm. Karşımda gördüğüm adam ile derin bir nefes verdim.

"Karaca kusura bakma ben sen olduğunu bilmiyordum."

Araf'ın kuzeni, Züleyha'nın eşi olan adama önemli değil dercesine bir el hareketi yaptım. "Asıl siz kusura bakmayın yorgunluktan kapıları karıştırdım. Yanlış kata çıktığımın farkında bile değilim."

Bana anlayışlı gibi gözüken ancak zoraki bir tebessüm armağan ettiğinde bir eliyle artık gitmem gerektiğini ifade edercesine merdivenleri gösteriyordu. Bozuntuya vermeden acele adımlarla aşağıya indiğimde isteme töreninin bitmiş ve yemek faslına geçilmiş olduğunu gördüm. Araf beni görünce merakla soru sormaya hazır bir şekilde bekliyordu. Onu birkaç kısa cevapla geçiştirdikten sonra beni kendi halime bıraktı.

Ben o odaya nasıl girecektim?

***

Elimdeki süsü yerine bıraktığımda gözlerim hâlâ hayranlıkla aynı süsün üzerinde dolaşıyordu. Ağaç dallarının birleştirilmesiyle oluşan süs eşyası çiçeklerle süslenmişti. Dalların birinden sarkan salıncakta bir kadın oturuyor ve hemen ardında sırtını ağaca dayamış gibi gösterilen bir adam duruyordu. Öylesine ince işlenmişti ki adeta emek kokuyordu. Almayı çok istesem de bugün yeterince şey almıştım. Üstelik bir süs eşyasına göre fahiş bir fiyatı vardı. Birkaç ağaç dalına bu parayı vermek istemezdim.

Çalışana tebessüm edip mağazadan çıktığımda Mardin sıcağı bir kez daha içime işledi. Her ne kadar sıcağa alışmak için çabalasam da bunu asla başaramıyordum. Adeta bir buz kütlesi gibi eridiğimi hissediyordum.

Ellerimdeki poşetlerin canımı acıtmasıyla başımı bileklerime çevirmiştim ki hiç beklemediğim anda biriyle çarpıştım. Kolumda hissettiğim acıyla ağzımdan ufak bir küfür firar ettiğinde bir elim koluma gitti. Boyu neredeyse benim iki katım olan kirli sakallı adama biraz sinir biraz da mahcubiyet ile bakıyordum. Onun gözünde ise benim gözlerimde olduğundan daha farklı bir duygu geçiyordu.

Hayranlık.

Adamın anlık suskunluğu bozulduğunda kekelediği için ilk söylediklerini anlayamamıştım.

"Kusura bakmayın." diye devamını getirdiği cümlesi için başımı salladığımda yere düşen poşetimi almak üzere eğildim. O da benimle beraber eğildiğinde ben hızlıca geri kalktım. Poşetimi bana uzattığı esnada bir eli az önce acıyan koluma gitti. Bu ani hareketi ile geri çekilecektim ki beklemediğim bir şey oldu.

Bir el geldi ve kolumdaki eli kavrayarak oldukça sert bir şekilde karşımdaki adamı geriye itti.

"Ne haddine senin onun koluna dokunmak!"

Duyduklarımla nefesim kesilirken bakışlarım sinirden kıpkırmızı olmuş Araf'ta dolaşıyordu. Burada ne işi vardı?

"Araf," diyerek sakinleşmesi için kolunu tuttuğum sırada onun kor bir ateş gibi yanan gözleri adamın üzerinde dolaşıyordu.

"Hayırdır Zahirbey kuyruğuna kim bastı senin?" diyen adamla Araf bu sefer tuttuğu eli dirseğinden olacak şekilde geriye doğru büktü.

"Baran," diye hiddetle fısıldadığında kelimeler ağzından iğrenircesine çıkıyordu. "Ölümün elimden olur Baran. Soyadım Azrailin, varlığım kabusun olur."

LİDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin