Savaş'ın şaşkınlığını üzerinden atmak birkaç dakikasını almıştı. Umut'un tek kaşı yavaşça yukarıya çıkmaya başladığında Savaş kendisine gelmeye çalışarak gözlerini kapattı ve içine derin bir nefes çektikten sonra göz kapaklarını açıp gülümseyerek Umut'a baktı. "Evet." dedi heyecanla. "Elbette evet."
Umut ayağa kalkıp kutunun içindeki yüzükleri çıkardı, ikisi de ince zincilerin ucunda bağlıydı. "İkimizin de parmağına aynı zamanda alyans takması çok dikkat çekecektir." dedi. "Bu yüzden ilk başka bunları göğsümüzde taşıyalım, daha sonrasında da yurt dışından vatandaşlık alarak evleniriz. Ne dersin?"
Savaş dudaklarındaki gülümsemeyi silmeden kafasını salladı. "Harika, olur."
Umut ucunda alyansın bulunduğu ince zinciri Savaş'ın boynundan geçirdi. Savaş alyansa dokunduktan sonra onun kazağından içeriye attı. Tenine değen soğuk alyans onu hiç rahatsız etmemiş tam aksine huzur vermişti. O da Umut'un zincirini taktıktan sonra gülerek sevgilisine sarıldı. "Bunu asla beklemiyordum."
Umut onun ensesindeki saçları okşarken tebessüm etti. "Aslında doğru zamanı bekliyordum ama sonra fark ettim ki birbirimizi sevdiğimiz her saniye doğru zaman."
Savaş geriye çekilip Umut'un rüzgarda sağa sola savrulan saçlarına ellerini soktu. "Çok güzel düşünmüşsün sevgilim. Seninle geçirdiğim her salise dünyanın en doğru zamanı." Rüzgar iyice artmaya başladığında Savaş ona bir adım daha yaklaştı. "Ama artık şu makineyi çalıştırsan fena olmaz, çok sallanıyoruz."
Umut gülerek onu belinden tuttu. "Korkma. Ben senin yanında olduğum sürece sana hiçbir şey olmayacak."
Bu Savaş'ın bildiği bir şeydi. Umut'un yanında kendisini inanılmaz derecede güvende hissediyordu. Umut makineyi çalıştırdığında ışıklar yandı ve ikisi de aşağıya indiler. Lunaparkta biraz daha oynamaya devam ettiler. Atış yaptılar - Umut, Savaş'ın kazanmasına izin vermişti - Balerine bindiler - indiklerinde Savaş bir süre mide sorunu yaşadı - ve son bir kez daha çarpışan arabalara binip Umut'un evine döndüler.
"Savaş'ım." dedi Umut tabloların önünde dururken. "Bir şey sorabilir miyim?"
Umut'un tişörtünü giyen Savaş onun yanına adımlayıp kolunun altına girdi. "Sorabilirsin."
"Bu tabloyu.." dedi, düşmüş melek tablosunu gösterirken. "Kiminle kavga ettikten sonra çizdin? Adama hatırlamıyorum dedin ama hatırladığına eminim."
Savaş yüzünü Umut'a çevirdikten sonra boğazını temizledi. "Umut aslında tam olarak emin değilim ama ben bu resmi sana karşı ilk defa bir şeyler hissettiğimde çizdim."
"Ne?" Umut çok hızlı bir şekilde kafasını Savaş'a çevirdi. "Ne demek bu?"
"Aşk değil, aşk değil." Savaş hızla toparlamaya çalıştı. "Sadece sana olan nefretimin azaldığı zamandı. Aslında sana ilk adım attığım gündü. Çok ufak bir adımdı bu sonuçta adımdı."
"Biraz daha açıklar mısın?"
3 Ay Önce
Savaş masadaki kahkahalara gülerek karşılık veriyordu. Aslında bu ortam onu çok fazla açamamıştı çünkü Melis'in arkadaşları burnu havada insanlardı. Savaş kaçmak için yer arıyordu. Hatta şu an babasının arayıp şirkete çağırması için Allah'a içinden dualar ediyordu.
"Şu çocuğa bakın." dedi Melis'in karşısında oturan kız. "Ama çok dikkat çekmeden bakın."
Savaş hariç herkes kızın gösterdiği tarafa baktı. Savaş'ın yanında oturan oğlan kafasını salladı. "Şöyle bir vücut yapmayı o kadar isterim ki." Sonra gözlerini Savaş'a çevirdi. "Senin vücudun da çok iyi, alınma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
versace , GAY
General Fiction"Benden nefret etmen umrumda değil," Sarışın adam alayla gülerek alt dudağını ısırdı. "Ben de sizin gibilerden nefret ediyorum. Unutma, sen sadece babam için çalışan bir avukatsın. Seni kovdurtmak dudağımdan çıkacak kelimelere bakar sadece, Umut Özt...