Savaş üşümeye başlamıştı, hem de çok fazla. Tüm bedeni yağmurun altında titrerken kendisini kaldırımın soğuk taşına bıraktı. Son iki saatini hatırlamıyordu bile, en son barda birisiyle kavga etmişti ve devamı yoktu. Pat çat bardan dışarıya atıldığını hatırlıyordu ve sonra yürümeye başlamıştı ama son iki saattir nereye yürüdüğünü bile farkında değildi.
Hava iyice kararmış, sokaklar sessizleşmeye başlamıştı. Bu sağanak yağmurun altında insanlar dışarıya çıkmıyorlardı, birkaç araba ise ara sokağın içinden hızlıca geçip gidiyorlar, Savaş'ı fark etmiyorlardı.
Savaş cebinden telefonunu çıkardı ve rehberine girdi. Öyle dolu dolu isimler yoktu. Sadece 7-8 kişi vardı.
En üstte Melis'in numarası vardı fakat Melis'i arayamazdı. Büyük ihtimalle artık Türkiye sınırı içinde bile değildi, hatta aktarmasız gittiyse çoktan ulaşmıştı bile Paris'e. Belki de sıcacık banyosunda yorgunluğunu atmak için bir duş alıyordu.
Onun adını geçti, bir aşağıda babası vardı fakat babasını aramaktansa burada soğuktan sabaha kadar titremeyi tercih ederdi. Onun da adını geçti.
Rehberinde Mert Yazgan diye biri vardı, Savaş birkaç saniye bu adamın kim olduğunu düşünüp durdu fakat hatırlayamadı, oysaki çok tanıdık geliyordu.
Ve Umut Öztekin.
Savaş'in eli gitmiyordu, bir tarafı aramak istese de diğer tarafı bunun yüzsüzlük olduğunu söylüyordu. Daha beş - altı saat önce çocuğa 'seninle iki gün takıldım diye hemen en yakın arkadaşlar olduğumuzu mu sandın?' diye bağırmıştı ve şimdi de ondan hiçbir şey olmamış gibi yardım mı isteyecekti?
Telefonunu cebine koydu ve soğuk kaldırımın üstünde öylece oturmaya devam etti, eğer arabasını nereye koyduğunu hatırlasa hiç beklemeden gidip içinde sabahın olmasını beklerdi ama onu bile hatırlamıyordu. Soğuk su damlaları sağanak yağmur halinde her tarafını ıslatırken Savaş gözlerini kapatıp kendisini geriye doğru bıraktı.
Soğuktan nefret ediyordu.
Birkaç dakika ona saatler gibi gelirken buna daha fazla katlanamayacağını anladı. Üşümektense gururunu ayaklar altına almaya tercih ederdi. Telefonunu tekrardan çıkarıp daha yeni es geçtiği ismi bu sefer aradı ve birkaç saniye beklemeye başladı.
"Savaş?"
"Merhaba, benim."
"Aramanı hiç beklemiyordum, şaşırdım."
"Bunun sesi niye tuhaf geliyor?" diye mırıldandı Savaş. Soğuk hava kulaklarını da etkilemişti anlaşılan. "Ben de beklemiyordum-"
"Nasılsın, iyi misin? Yıllar oldu görüşmeyeli. En son görüştüğümüzde babamın kafasında bir içki şişesi patlatmıştın."
Savaş kaşların çatarak telefonu kulağından çekti ve kimi aradığına baktı. Mert Yazgan.
"Ah, Mert. Üzgünüm dostum, yanlış aramışım seni."
"Sarhoşsun değil mi sen?" Mert telefonun ucundan güldü. "Hatta kim olduğumu bile bilmiyorsun."
"Ayıp olmasın diye soramadım ama gerçekten kimsin sen?"
"Kuzenin." dedi Mert eğlenerek. Bununla beraber Savaş kendisine küfür etti ve telefonu Mert'in yüzüne kapatacakken Mert konuştu. "Dur, dur kapama telefonu."
"Beni mi izliyorsun sen?" Savaş doğrulup etraftaki güvenlik kameralarına baktı. "Ona göre el hareketi çekeceğim."
"İzlemiyorum ama seni az çok tanıyorum, neredesin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
versace , GAY
Ficção Geral"Benden nefret etmen umrumda değil," Sarışın adam alayla gülerek alt dudağını ısırdı. "Ben de sizin gibilerden nefret ediyorum. Unutma, sen sadece babam için çalışan bir avukatsın. Seni kovdurtmak dudağımdan çıkacak kelimelere bakar sadece, Umut Özt...