Savaş şirkete adımını bile atmamıştı. Sancar Bey bunu ikinci gün fark ettiğinde oğlunu arayıp nerede olduğunu sordu, Savaş ise biraz hasta olduğunu söyleyip telefonu tamamen kapatmıştı.
Umut her odaya girdiğinde ilk baktığı yer Savaş'ın masası oluyordu, sonrasında oturup onun gelmesini bekliyordu ama dokuz gün olmasına rağmen Savaş'tan tek bir haber bile yoktu. Beşinci gün Savaş'ı aramıştı fakat telefonu kapalı olduğundan açamamıştı, geri dönüş de yapmamıştı. Hem suçlu hem güçlü diye düşünen Umut da bir daha Savaş'ı aramamıştı.
Sancar Bey ikisinin arasının kötü olduğunu fark ettiğinde konuyu hiç açmadı, onların kavga edip tekrar barışacaklarını biliyordu ama hiç böylesine uzun süren kavgalarına şahit olmamıştı. Sanki her şey eskiye dönmüş gibiydi, en başına.
Bu sırada Melih sık sık şirkete gelir olmuştu, Sancar Bey ile konuşurken Umut daima orada oluyordu. Fikirlerini hem Umut'a hem Sancar Bey'e aktarıyordu ve gitmeden önce, "Türk şirketleri ile ortalık yapmadığınızı biliyorum ama umarım benimle yaparsınız." diyerek gidiyordu.
"İkna olacak gibisiniz Sancar Bey?"
"Biliyorsun, ben sadece yurt dışındaki şirketler ile ortalık yaparım ama bu çocukta gelecek var. Belki kurallarımı biraz esnetebilirim."
"Savaş'ın bundan memnun olacağını pek sanmıyorum."
"Dokuz gündür şirkete de geldiği yok zaten." diyerek yüz astı Sancar Bey. "Telefonunu kapatmış sırf ben ulaşamayım diye."
Sadece dokuz gün ile kalmamıştı, on altı gündür ondan tek bir haber bile yoktu. Sancar Bey, Savaş'ın evinin güvenliğine ile konuşup onun evde olduğunu öğrenince çok üstüne gitmemişti. Umut ise Savaş gibi işi iyice inada vurduğunda ne aramış ne de yanına gitmişti.
Biraz tek başına kalsın da aklı başına gelsin, ne kadar saçmaladığını anlasın diye geçirdi zihninden her gün. Ayakları ne kadar onun yanına gitmek için can atsa da mantığı onu durduruyordu. Fakat bir gerçek vardı ki bu on altı günde Savaş'ı çok fazla özlemişti.
Tenini, kokusunu, bakışlarını, sesini, her bir saç telini, dudaklarını, sıcaklığını... Her bir zerresi burnunda tütüyordu.
Savaş ise odasından dışarıya pek fazla çıkmıyordu. Her gün düzenli duş aldıktan sonra yatağına geçip bir şeyler okuyor ve birkaç saatliğine de olsa her şeyden uzak durmak istiyordu. Sadece kendini eve kapattığının sekizinci günü Esma'nın yanına gidip bir saat kadar onunla konuşmuştu ve sonra tekrardan eve gelip kendisini odaya kapatmaya devam etmişti.
On yedinci gün bu durumdan sıkıldığı için kendisini evinin yakınındaki parka attı ve koşmaya başladı. 1 tur, 2 tur, 3 tur, 4 tur, 5 tur. Nefes nefese kalmış bir şekilde koşmayı bıraktı. İki saate yakın koşmuştu ve artık daha fazla hali kalmamıştı. Bir banka geçip oturdu ve nefeslerinin biraz olsun düzene girmesini bekledi.
"Merhaba."
Yanında bir kadın sesi duyduğunda gözlerini o tarafa çevirdi. Kadın çok tanıdık duruyordu, birkaç saniye kadına baktıktan sonra kim olduğunu hatırlayıp gülümseyerek ayağa kalktı.
"Merhaba."
Kadın samimi bir şekilde Savaş'a sarıldı. "Ben de seni görmek istiyordum hep, iyi ki çıktın karşıma."
"Ben seni arayacaktım ama kartını kaybettim maalesef." dedi Savaş utangaç bir şekilde. "Kusura bakma lütfen, barıştın mı kız arkadaşın ile?"
"Evet." dedi kadın kocaman bir şekilde gülümseyerek. "Senin sayende."
"Hayır, hayır." Savaş tebessüm ederek kafasını iki yana salladı ve elini kadının koluna koyup hafifçe sıktı. "Sizin aşkınız sayesinde, benim hiçbir etkim yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
versace , GAY
Ficção Geral"Benden nefret etmen umrumda değil," Sarışın adam alayla gülerek alt dudağını ısırdı. "Ben de sizin gibilerden nefret ediyorum. Unutma, sen sadece babam için çalışan bir avukatsın. Seni kovdurtmak dudağımdan çıkacak kelimelere bakar sadece, Umut Özt...