Eve geldiklerinde Savaş onu kendi odasına götürüp yatağına yatırmıştı. "En başta şu kıyafetlerden kurtaralım seni." dedi Umut'un ceketini çıkarırken. Onu dikkatlice yatağın kenarında kalan deri koltuğun üzerine bıraktıktan sonra gömleğinin düğmelerini açtı ve Umut'u göğsüne yaslayıp gömleğini çıkardıktan sonra yavaşça kafasını yastığa koydu. "Ateş'in gittikçe artıyor."
Umut bir şey demek için ağzını araladı ama diyecek güç bulamadığı için dudaklarını tekrar kapattı. Savaş onun ayakkabısını, pantolonunu ve çoraplarını çıkardıktan sonra dolabından eşofman takımı getirdi ve Umut'a onları nazikçe giydirdi. Sonrasında kalkıp ilaç dolabından ateş düşürücü aldı. Onu Umut'un başucuna koyduktan sonra mutfaktan bir bardak ılık su getirdi. Sonrasında da buz torbasını nereye koyduğunu hatırlayamadığı için temiz bir bezi soğuk su ile ıslatıp tekrardan döndü.
"Umut." dedi kısık bir sesle. "Şunu içmelisin." Umut'un başını tutup hafifçe havaya kaldırdıktan sonra hapı Umut'un ağzına yavaşça koydu ve suyu içirmeye başladı. Umut bir kez öksürdükten sonra başını yastığa koyup örtüyü üzerine çekmeye başladı. "Üşüyorum."
"Ateşin var çünkü." Savaş soğuk bezi Umut'un alnına koyduğunda Umut'un tüm bedeninden büyük bir titreme geçti. Umut tekrardan örtüye uzandığında Savaş onun elini tutup uzaklaştırdı. "Umut, kendini rahat bırak."
Ellerini Umut'un saçına koyup yavaş yavaş geriye doğru itelemeye başladı. Umut hâlâ titriyordu ama birkaç dakika önceki halinden daha iyiydi. Savaş elini onun saçından çekip ayağa kalktı ve kendi üstündeki kıyafetleri de rahat eşofmanlarla değiştirdi. Sonrasında Umut'un alnındaki bezi değiştirip tekrar bir bez daha koydu ve kendisine kahve yapmak için mutfağa indi.
Kahvesi yirmi dakikada olmuştu, bu sırada da en az dört defa yukarı çıkıp gelmişti. Buna rağmen kendisini hiç yorgun hissetmiyordu, oldukça dinçti.
Bir taraftan kahvesini içiyor bir taraftan da kitap okumaya çalışıyordu. Gözlerini durmadan Umut'a çevirdiği için kitaba odaklanmak pek mümkün değildi. Arada bir kalkıp Umut'un ateşini kontrol ediyordu. Eğer ateşi düşmesiydi onu ılık suyun içine yatıracaktı fakat ateşi yavaş yavaş düşüyordu.
Biten kahve fincanını bir kenara koyduktan sonra eğilip Umut'un alnına bir öpücük bıraktı. Saat neredeyse üçe geliyordu. Artık uyku bedenini bastırmaya başlamıştı, yine de uyumamak için kendisine bir kahve daha yapmıştı.
Yavaşça Umut'un başucuna oturduktan sonra elini onun saçlarına koydu ve okşamaya başladı. Gözleri duvara dalıp gitmişti, aklında ise yüzlerce düşünce hakimdi.
Hiç kimse için uykusunda feragat etmeyeceğini düşünürdü hep ama şimdi Umut için gerekirse günlerce uykusuz kalabilirdi. Umut elinin altında hareketlendiğinde Savaş yavaşça elini onun saçlarından çekti. Umut da gözlerini hafifçe aralamış bir şekilde Savaş'a baktı. "Saat kaç?"
"Üçe geliyor." dedi Savaş elindeki kahve fincanını yanındaki sehpanın üzerine koyarken. "Nasıl hissediyorsun kendini?"
"Çok yorgun." diye fısıldadı Umut. "Hiç uyamadın mı?"
"Sen beni düşünme."
"Bu imkansız."
Savaş gülümsedi, elini tekrardan Umut'un saçlarına koyup okşamaya devam etti. Neredeyse bir saat boyunca okşamıştı onun saçlarını, sonunda gözleri yavaş yavaş kapanırken farkına bile varmadan tilki uykusuna yatmıştı. Ta ki Umut'un, "Savaş." diye sayıklamasına kadar.
Gözlerini açıp saate baktığında dört buçuk olduğunu gördü, sadece yirmi üç dakika uyumuştu fakat bu bile yetmişti.
"Savaş." diye bir kez daha sayıkladı Umut.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
versace , GAY
General Fiction"Benden nefret etmen umrumda değil," Sarışın adam alayla gülerek alt dudağını ısırdı. "Ben de sizin gibilerden nefret ediyorum. Unutma, sen sadece babam için çalışan bir avukatsın. Seni kovdurtmak dudağımdan çıkacak kelimelere bakar sadece, Umut Özt...