Ertesi gün, odaların birinde uyandım. Yatak büyük ve yumuşaktı. Daha çok uyumak istiyordum ama sonra Jungkook'la olduğumu hatırladım. Neşeli bir şekilde kalkıp dişlerimi fırçaladım sonra pijamamın üstüne bir kapüşonlu geçirdim. ''Günaydın.'' üzerinde beyaz bir tişört ve siyah pantolunuyla gazete okurken kahvesini yudumluyordu. Kahvaltıyla doldurulmuş olan masaya bakarken ''Günaydın, beni uyandırmalıydın.'' dedim. ''Yorgundun o yüzden her şeyi ben hazırladım. Seni uyandırmama gerek kalmadı.'' Gazetesini masaya koyarken duygusuz bir ifadesi vardı. Yanındaki sandalyeye otururken ''Tamam. yemek için teşekkürler.'' dedim. Ayağa kalkıp ''Duş alacağım. 9'da bir görüşmem var.'' dedi. Ne bu huysuzluk? Onu odaya doğru takip ederken ''Kızgın mısın?'' diye sordum. ''Çekil önümden. Duş alacağım. Sen yemeğini ye.'' diye emrettikten sonra kapıyı suratıma kapattı. Omuz silkip iç geçirdim. Onu anlayamıyordum. Domuz pastırmalı yumurtamı yedim. Tadı gerçekten çok iyiydi! ''Jiri! Kravatlarımı nereye koydun?'' sesindeki sinir ve paniği duyunca koltukta zıpladım. ''Ben-ben onları orta çekmeceye koydum.'' telaşlandığım için kekelemiştim. Kravatını takarken ''Ben kıyafetlerimi renklere göre düzenlenmiş olarak görmek istiyorum. Böyle yapma.'' ''Yardım ister misin?'' diye sorduğumda kafasını salladı. ''Bunu 9 yaşımdan beri yapıyorum ve hatırladığım kadarıyla orada değildin.'' dedikten sonra montunu ve dosyalarını alıp çıktı. Ona yetişmek için koştum. Doğru düzgün nefes bile alamıyordum. Göğsüm daralmaya ve gözüm kararmaya başladı. Beni öylece bırakamazdı ya. ''Jungkook.'' sesim çatlamıştı. ''Sorun ne?'' diye sordum. Tıpkı eski zamanlardaki gibi. Onu takip ettiğim zamanlar... ''Sen suit'de kal, ben geç geleceğim.'' bana bakmadan konuşmuştu. Hafifçe gülümseyerek kendine iyi bakmasını söyledim.
O gittikten sonra aptal gibi hissettim. Yani, neden peşini o kadar kolay bırakmıştım ki? İç çekerek yastıklardan birini tekmeledim ve televizyonu açtım. Kanalı değiştirip Phineas ve Ferb izlerken pişirdiği yemeği tırtıklamaya devam ettim. Sıkıntıdan garip sesler çıkarıyordum. Kahretsin, ne yapsam ki? Dışarı da çıkamıyorum. Nereye gideceğimi bile bilmiyorum! Duş alıp kıyafetlerini yeniden düzenledim. Saat 7'ye kadar Disney izledim. ''Bekleyemiyorum. Hotel'i turlayayım bari.'' cüzdanımı ve yeni iPhone 6 plus'ımı aldıktan sonra kapıyı açtım. Aghh, bugün Jungkook'tan nefret ediyorum! Aish. Hoteli turlarken etraftaki eşyaların fotoğraflarını çektim. Hatta selca bile çekip pozlarıma güldüm. Arkamdan biri seslendi ''Selam.'' döndüğümde bitmek bilmeyen bir havuz gördüm. Konuşanın Jin olduğunu farkettiğimde ''Selam.'' dedim. Gülerek, ''Burada ne yapıyorsun?'' dedim. Sonunda konuşacak biri çıkmıştı! ''Şey.. Ziyaret.'' dedi. Kaşlarımı kaldırdım ''Zengin çocuk.'' Garip bir biçimde güldü. ''Ah. Yeni oldum.'' dedi. Hiçbir şey anlamadığım için omuz silktim. Telefonum titrediğinde şarjının bittiğini farkettim. Yanından geçerek ''Sanırım geri dönmem gerekiyor.'' dedim. ''Ah Jiri, dikkatli ol.'' Neden bilmiyorum ama dediği cümle içimi ürpertmeye yetmişti. Kafamı sallayıp çabucak asansöre bindim. Asansörün kapısı kapanırken onu sırıtırken gördüm. Korkudan yutkundum. Ne istiyorsun Jin?
''Neredeydin?'' suite girdiğim gibi soğuk sesi havayı doldurdu. ''Şey..Ben..'' cümleyi toparlamaya çalıştıkça o bana doğru yürüdü, kravatını gevşetti ve yere fırlattı. Çekici. Kafamı kaldırarak ''Tura çıkmıştım.'' dedikten sonra yürümeye başladım. Kolumu tuttu. ''Kızım, beni deli ediyorsun.'' Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. ''Jungkook, ruh halini anlamakta zorlanıyorum.'' dedikten sonra onu sarılmamızı bozacak kadar ittim. ''Sinirliyim. Eski mesajlarını gözden geçirip Taehyung'la olan mesajlarınızı okudum. Kimmie Uzaylı, ha?'' dedi ve kollarını belime doladı. Taehyung'un bana olan itirafını hatırlayınca kızardım. ''O iyi bir arkadaşım.'' Kulağıma eğilerek fısıldadı ''Gerçekten arkadaşın mı?'' dedi. Beni öpeceğine emin olduğum için gözlerimi kapayıp ona doğru eğildim. Dakikalar geçti ama hala dudağını hissetmemiştim. ''Çin yemeği sipariş ettim. Üzerimi değiştireyim.'' Sonra beni bıraktı. ''Kötü kıza için öpücük yok.'' dedi ve göz kırptı. Ayakkabılarımı çıkarıp ona doğru fırlatırken ''JEON JUNGKOOK!'' diye bağırdım. Iskaladığımda güldü. Salak çocuk!
2 hafta boyunca her şey rutin olarak devam etti. Sabah beni suitte bırakıyor, akşam 8 gibi geri geliyordu. Benim yaptığım ise ona yemek hazırlamak, takımını ve kravatını ütülemek ve o geri gelene kadar her şeyi düzenlemekti. Şimdi Bangtan Boys - N.O söyleyerek duş alıyorum. O çocuklar da çok çekiciler ha. Kıyafetlerimi çıkardığımda külodumda kırmızı lekeler olduğunu gördüm. Kahretsin! Ayın o zamanı gelmiş. Ped almam lazım. Jungkook'a mesaj attım. Ped almaya gidiyorum. Seni seviyorum. Bana kızma. Acaba kahrolası dükkan neredeydi? Otelin çevresinde dükkana dair bir iz görmeyince milyon kez küfrettim. Kafamı salladım, otelin girişine doğru koşarken paralelde bir dükkan olduğunu gördüm. Rahatlayarak yürümeye devam ettim. Karşıdan karşıya geçerken ışığın kırmızı olduğunu görünce dükkana doğru koştum. Bir arabanın kornasını duyduğumda kenara çekilecek zamanım olmadı. Yan tarafımdaki acıyı hissettiğimde bağırdım. Yavaşça gözlerimi açarken görüşüm buğulandı. ''Jung...'' konuşmaya çalıştım ama her yerim acıya kıvranıyordu. ''Kook.'' sonra Jin'in bana baktığını gördüm ve görüşüm karardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gangster Aşkım -çeviri- *original cr:fangirling101*
FanfictionBu hikaye asianfanfics üyesi fangirling101'in hikayesinin Türkçeye çevirilmiş halidir.