Alarmı kapatıp yataktan zar zor kalktım. Dün akşam ben eve geldikten bir saat kadar sonra Yağmur geldi. Bir şeyler mırıldandığında ben çoktan uyku haline geçmiştim. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağı es geçtim. Şu an midemin bir şeyler kaldırabileceğini zannetmiyorum. Kırmızı kot taytımı ve siyah askılıyla siyah deri ceketimi giyip saçlarımı taradım. Aynaya bir öpücük atıp evden çıktım. Gelen geçen bana bakıyordu. Bugün dans dersim vardı. Ama öğleden sonra olduğu için müzik sınıfının yolunu tuttum. Umarım Yağmur geç kalmaz. Sınıfın kapısının önüne daha yeni gelmiştimki bir koşuşturmaca başladı benim olduğum tarafa doğru. Sürü psikolojisinde falan mı bunlar? Yeşil elbiseli bir kız oppa diyerek beni ezip geçtikten sonra kendimi yerde buldum. Aissh! Çinça! Buradan mezun olmadan birisinin kafasını duvara sürtüp kıvılcım çıkartmamam gerekiyor. Bütün kızlar böğüre böğüre koştururken önümde beliren elle herkes sustu.
"Kençanaeyo?"
Hıı çok iyiyim. Milleti dikizlemek için yere düşmüş numarası yapıyorum(!). Bu soruyu soranın hangi dengesiz olduğunu görmek için başımı kaldırdım ve aoow sözümü geri alıyorum. Jong hyun'un uzattığı eli tutup ayağa kalktım. Jonghyun önümde eğilip dizlerimdeki tozları silkeledi. Allah'ımm bu çocuğa neden yavaş yavaş bağlanıyorum?
"İyiyim, teşekkür ederim."
Gözlerinin koyu tonunda kaybolmak üzere olduğumu biliyor musunuz? Sanki bir çukur gibi beni içine çektikçe çekiyor.
"Kapının önünden çekilmeye lütfetsende bizde içeri geçsek."
Huysuzca homurdanan bir adet Yonghwa'ya sinirli bir bakış atıp içeri geçtim. En arkadaki sıraya otururken Yong'a hala sinirli bakışlar atıyordum. Bu böyle devam edemez! Onunla konuşacağım. Kapıdan Profesör Sung'la birlikte içeri giren Yağmur'a da sinirli bir bakış attım. Az daha erken gelse olmaz zaten! Yağmur yanıma gelip oturunca profesör konuşmaya başladı.
"Evet gençler sizinde farkettiğiniz gibi cnblue üyeleri okulumuzda bulunuyor. Tekrar kısa bir eğitimden geçecekler ve yıl içerisinde başarılı olan dört öğrenciyi eğitecekler. Uzun lafın kısası sahneye çıkmak istiyorsanız sıkı çalışın!"
Sınıftan yükselen sesler profesörün derse başlamasıyla son buldu. Tenefüs olduğunda tabiki Yong'la konuşacak cesareti kendimde bulamadım. Zaten ne bekliyordunuz ki? Tam bir umutsuz vakayım gerçekten. Sabahki dersler bittiğinde iki saat kadar boş vaktim vardı. Yağmur ders çalışacağını söyleyince bende dans sınıfına gittim. En azından biraz pratik yaparım. Kapıyı açıp dans salonuna girdiğimde kimsenin olmadığını görünce aşırı mutlu oldum. Müzik çalardan miss A'nin lips adlı parçasını açtım. Yaklaşık iki yıl öncesine kadar dans etmekten nefret ediyordum ama şimdi benim için en büyük zevk. Rahatlamak, huzura kavuşmak gibi bir şey. Dansa kendimi tamamen kaptırmıştım artık. Özellikle 2:50lik kısmında. Saçlarımı gözümün önünden çektiğimde aynadaki yansımada arkamda birisini farkettim. Yonghwa'ya dönerken müziği kapattım. Kollarını kavuşturmuş duygusuzca bana bakıyordu.
"Burada ne arıyorsun?"
Dedim tek kaşımı kaldırarak. Deri ceketimi tekrar üstüme giydim.
"Profesör seninle ilgilenmemi rica etti. Seni eğitmenin kolay olmayacağını düşünüyordum ama iyi dans ediyorsun. O kadarda zor olmayacak"
bana kınayan bakışlar atarken kenardaki sandalyeye oturdum.
"Birisinin benimle ilgilenmesine ihtiyacım yok. Özelliklede Yonghwa-sshi senin ilgilenmendense Profesörün ilgilenmesini tercih ederim.".
"Bende sana eğitim vermek için ölüp bitiyordum biliyor musun? (!)"
Alayla güldü. Aissh bu velet! Sinirle ayağa kalktım.
"Derdin ne senin? Bu kötü adamda nereden çıktı?"
Sesimdeki titremeyi bastırmaya çalıştım. O da ayağa kalkıp benimle aynı doğrultuda durdu.
"Benim kötü olduğumumu düşünüyorsun?"
Ahh hayır üzerime gelmeye devam ederse göz yaşlarım şuracıkta sel olacak. Dudaklarımı dişleyip konuşmak için derin bir nefes aldım.
"Evet çok kötüsün!"
Sırıtmaya başladı.
"Sana kötü davranıyor gibi gözüküyor olabilirim ama bunun için nedenlerim var. Seninse bana kötü demeye hakkın yok. Söylesene kim olduğunu sanıyorsunda beni tutumumdan dolayı eleştiriyorsun?".
"Bizim tanıdığımız Jung Yonghwa her zaman kibar ve karşısındakini düşünen bir adamdı. Bir gülüşüne canımı vermek istediğim birisiydi. Ağladı diye ağladığım, güldü diye güldüğüm bir adamdı. Düşünüyorumda insanı en çok üzen şey karşısındakinin umduğu gibi çıkmamasıymış. Bu yüzden artık senden nefret ediyorum. Keşke bu cehenneme hiç gelmeseydimde hayalimdeki gibi kalsaydın!"
Elimin tersiyle yanaklarımdan süzülen yaşları sildim ve dans odasından koşarak çıktım. Daha fazla yapamam burada. Her gün göz yaşı dökmektense ailemin yanına dönmem benim için daha iyi olacak. Aslında herkes için iyi olacak. Yong daha fazla bana katlanmak zorunda kalmayacak. Duygularım daha fazla incinmeyecek! (Paboya, ya hayallerin ne olacak) aklımda beliren Elif gitmemem için elinden geleni yapıyordu. Ama hayır iç ses. Mianhae. Bu sefer yapmak istediğimi değil yapmam gerekeni yapacağım. Emin adımlarla okuldan çıkarken birisiyle çarpıştım. Karşımdaki adam 1.80 i aşan boyuyla kaya gibi dururken benim popom çoktan yeri öpmüştü. Aissh lanet! Adam güneş gözlüğünü çıkartıp diğer elini uzattı. Uzanan eli tutup ayağa kalktım.
"Kumawo Jung shin!"
"Önemli değil. Ama dur bir dakika sen ağlıyor musun?"
Hala akmaya devam eden yaşları silip gülümsedim.
"Ani! Bahar nezlesi oldumda."
Başını anlıyorum der gibi salladı. Tam gidecektimki veda etmek geldi aklıma.
"Hey Jung Shin! Kendine iyi bak."
Tek kaşını kaldırıp
"bir yere mi gidiyorsun"
diye sordu. Ağlamamak için dudağımı dişledim ve başımı aşağı yukarı salladım. Arkama dönüp evin yolunu tutarken o da içeri giriyordu. Tamam Elif! Ağlama daha fazla. Dünyanın sonu değil sonuçta. Her veda mutlaka acıtırdı. Her veda mutlaka kanatırdı. Her veda mutlaka kan ağlatırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umduğum ve bulduğum
FanfictionBazen hayatta hiç ummadığımız şeyler olur. Ama mutlaka olmasını istediğimiz şeylerde olur. Elif'in umduğu adam bulduğu gibi çıkmamışsa ya? Ya da henüz onu kendi düşünde bulamamışsa?