7. bölüm ~seni daha sık görmek isterim~

246 23 6
                                    


1 saat sonra

  "Yağmur bunun iyi durduğuna emin misin?"

diye sordum üstümdeki toz pembe kumaş üstüne siyah dantel işlenen elbiseyi göstererek. Elbisenin eteğini çekiştirdim. Yağmur etrafımda bir tur dönüşünü tamamlayıp önümde durdu.

"Sen Yonghwayı etkilemek ve iddianı gerçekleştirmek istemiyor musun?"

dedi dudaklarını bükerek. Başımı istiyorum anlamında salladım. Yüzünü bir gülümseme kapladı.

"O halde bana güven. Şimdi sırada saç ve makyaj var".

"Maymuna dönüşmeye hazır ol Elif!"

Dedim. Tabi içimden dile getirdim bunu çünkü Yağmur Hanım'ın gazabına uğramayı hiç mi hiç istemem. Saçlarım neredeyse belime geliyordu. Saçlarıma maşa yapıp gözlerime rimel ve siyah göz kalemi -ki sadece bununla sınırlı kalması için ortalığı yıktım- sürdü. Ve ruj seçiminde yine kavga ettik. Sonunda galip gelip ateş kırmızısı ruj yerine hafif mora çalan bir ruj sürdüm ve artık hazırdım. Aynanın karşısına geçip hayranlık içinde kendime baktım. Gerçektende bu ben miydim? Aynadaki yansımama öpücük atıp Yağmur'un peşinden çıkışa yürüdüm. Bu arada elbisenin üstüne siyah bir ceket giyip yanıma yine siyah küçük bir çanta almıştım. Siyah platform topuklularımı giyip dengemi sağladığımda Yağmur'un geç kaldık sinyali veren bakışlarına maruz kaldım. Aşağıya inince ben üstümü değiştirirken çağırdığı taksiye bindik. Burası harika bir restoranttı. Üstelik oldukça lükstü. "Hesap bize kalırsa bulaşıkları yıkarız artık" diye geçirdim içimden. Aissh öyle bir durumda kendimi Galata kulesinin en üst katından aşağıya atarım. Tabi şu an İstanbul'da olmadığım için bu sözüm geçersiz. Yine zehir gibiyim yaa. İki katlıydı restoran. Balkon bölümünden tüm şehir ayaklarımızın altında gibi görünüyordu. Ve aradıklarımızda balkondaydı. Profesör, Yong, min hyuk, jong hyun ve jung shin koyu bir sohbete dalmış gibiydiler ve bizi farketmediler. Daha doğrusu beni farketmediler. İlk farkeden Profesör oldu.

"Sünger bob evrim geçirmiş."

Alayla gülüp Gökçenin ve Jong hyunun arasına oturdum. Karşımda Yonghwa oturuyordu ve benim yüzüme dahi bakmıyordu. Hıh! Sanki ben onun için değilde başkası için bu kadar süslendim. Nasıl bir erkek bu ya? 

"Bu benim her zamanki halim profesör"

dedim gülümseyerek. Kötü bir yalancı olduğumu kabul ediyorum.

"Acaba?"

Yonghwa'dan gelen sesle bakışlarım donuklaştı. Beni ezmeye mi çalışıyor?

"Acaba?"

Dedim soru sorar gibi. Bakmakta olduğu karanlıktan gözlerini ayırıp bana baktı.

"Sende makyajla güzel olan kızlardansın. Öyle olmasaydı, bizi etkilemeye çalışmak istemeseydin sünger bob tişörtünü giyer gelirdin. Bu derece basit bir kızsın."

Bu kadar acımasız olmak zorunda mı?

"Yonghwa!"

Jong hyun'un sesi netti. Kes sesini diyordu Yong'a.

"Evet. Haklısın."

Herkes -yağmur dahil- bana şaşkınlıkla bakıyordu. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım.

"Haklısın! Buraya sünger Bob tişörtümü giyip gelebilirdim. Bu kadar makyaj yapmayabilirdim. Üzgünüm. Sizi adam yerine koyup bu yemeğe önem verdiğim için gerçekten üzgünüm!"

Ayağa kalkıp

"davetiniz için teşekkürler profesör ama burada daha fazla kalamam."

Yağmur'un seslenişlerine aldırmadan çıkışa yürüdüm. Restorandan çıktığımda sokaklar çoktan kararmıştı. Harika bilmediğim bir yerde tek başıma karanlıkta kalmıştım.

"Elif!"

Jong hyun'un sesini duyduğumda rahatladım. Arkama dönüp onun koşuşunu izledim. Yanıma geldiğinde nefes nefeseydi.

"Bu saatte burası pek iyiş değil seni eve bırakayım."

İtiraz edecek halim yoktu. Olumlu anlamda başımı salladım ve arabasına yürüdük. Ben arabaya binince o da sürücü koltuğuna geçti. Üzerimden uzanıp takmayı unuttuğum emniyet kemerini taktı.

"Arabayı biraz hızlı kullanırım kemeri taksak iyi olur."

Gülümsedi. Burning bana gülümsedi. Şimdi düşünüyorumda ne umdum ne buldum. Soğuk nevale dediğim adam beni düşünüp emniyet kemerimi bile takarken duygusal olarak adlandırılan dahası aşık olduğum adam ondan nefret etmem için elinden geleni yapıyor. Aissh! Ottekaae? Apartmanın önüne gelince arabayı durdurdu. Emniyet kemerini çözüp elimi kapı koluna attım. Jong Hyun diğer elimi tutup ona dönmemi sağladı. Kalbim böyle atmaya devam ederse beni ele verecek.

"Yonghwa'yı takma. Aslında böyle biri değildir.".

"Sanırım benden nefret ediyor ve kimse göründüğü gibi değildir."

dedim sakin kalmaya çalışarak.

"Ben onun gibi düşünmüyorum."

anlamadım dercesine gözlerine baktım. Gözlerini benden kaçırarak yola odakladı.

"Senin makyajla güzel olan bir kız olduğunu düşünmüyorum. Bence sen o sünger bob lu tişörtünle bile miss Koreasin."

Şurada iki dakka bayılıp geliyorum! Omo omo omo bu sözleri bana cnblue'nun burning'i Lee Jong Hyun mu söylüyor? İstem dışı gülümsedim.

"Teşekkür ederim ve beni eve bıraktığın içinde teşekkür ederim."

Gülümsedi.

"Sünger Bob! Seni daha sık görmek isterim. Bu aralar tasasızca gülüp eğlenmeye ihtiyacım var."

Çığlık atsam garip karşılar mı? Allahım bu tatlılık kimde var?

"Bende!"

Dedim sırıtarak ve arabadan indim. O benim apartmana girmemi beklerken ben gözlerimi ondan alamıyordum. Sonunda kapıyı açıp içeri girdim. Dakikalar önce sinirden kasılan karnımda şimdi kelebekler uçuşuyordu.


Umduğum  ve bulduğumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin