------
Selamlar bebeklerimm..Ve de keyifli okumalarrr..
------
------Bölüm 16: Profil Fotoğrafı
Çorbamı içtikten sonra artık daha fazla dayanamayacağımı fark ederek yatağıma gömüldüm ve kendimi uykunun sıcacık kollarına bıraktım.
O kadar uykum vardı ki, kafamı yastığa koyduğum saniye uyumuştum ve uyumadan önce Lucio'nun yemek yediğimiz tepsiyi mutfağa götürmek için odamdan çıkışını hatırlıyordum en son. Sonrası ise koca bir hiçti.. Tekrar gelmiş miydi odama hatırlayamıyordum ve kaç saat geçtiğini bilmediğim derin uykumdan çıkıp uyku ve uyanıklık arasında ki o moda girdiğimde bunu merak ediyordum.
Hem uyuyor gibiydim hem de etrafımdaki sesleri duyabiliyordum. Biliyorsunuzdur o durumu..
Kulağıma Lucio'nun huzur dolu sesiyle söylediği ve sözlerine hiç aşina olmadığım şarkı mırıltısı gelince hafifçe gülümsedim. Hala buradaydı demek ki..
"Gökyüzü bile sana onu fısıldıyor.. Aşıksın sanki sırılsıklam.." diyordu şarkıda.
O an sözlerin ne kadar tatlı olduğunu düşünürken alnımda hissettim yumuşak dokunuşla gözlerimi araladım hafifçe.
"Özür dilerim.." dedi Lucio gözlerimi açtığımı görünce. "Ateşini kontrol ediyordum. Uyu hadi.."
"Saat kaç?" diye sordum uykulu sesimle. Hava kararmıştı ve bayadır uyuyordum anlaşılan.
Telefonundan saate bakıp "On ikiye geliyor.." dedi.
İçimden "Ne kadar çok uyumuşum.." diye düşünürken odamın loş ışığında beni izleyen Lucio'nun gözlerini buldu gözlerim. Uyuduğum tüm bu süre zarfında burada mı beklemişti?
"Sen neden uyumuyorsun?" dedim fısıldayarak. "Geç olmuş.."
Derin bir iç çekti. "Birazdan uyurum.."
Uykulu gözlerimle onun kahve gözlerine bakmaya devam ettim bir süre. Uyumadan önce bana "Burada uyanmanı bekliyor olacağım, tamam mı?" diyişi geldi aklıma.. Söz verdiği gibi saatlerdir burada bekliyordu demek ki ve ben bunu düşündükçe ona daha fazla aşık oluyordum. Sevgilim olduğu gerçeğine hala alışamamış olduğum için, hatırlayınca gülümsedim. Lucio benim sevgilimdi..
Günlüğüme sayfalarca aşkımı anlatmıştım ve o anlattığım çocuk artık benim sevgilimdi. Bu düşünce kalbimi hızlandırırken hala etkisini kaybetmemiş uykumla Lucio'ya seslendim yavaşça.
"Bana masal anlatır mısın?"
Bu fikir nereden aklıma gelmişti bilmiyorum ama tekrar uyumaya başlayacağımı anladığım için onun sesiyle dalmak istemiştim uykuma.
Bana doğru eğilirken gülümsedi. "Hangi masalı istiyorsun?"
Odanın aydınlık olmamasını fırsat bilerek elini tuttum. "Külkedisi.."
"Külkedisi.." diye tekrar etti beni. Sonra kısık sesle anlatmaya başladı.
Ses tonu o kadar yumuşaktı ki, gözlerimi kapatıp ona bıraktım kendimi. Tane tane masal anlatışını dinleyerek huzurla uykuma dalmayı bekledim.
Başta herşey çok güzeldi. Kelimeleri özenle seçiyordu ve hiç bir yorum katmıyordu ama hikayenin sonuna yaklaştıkça daha farklı anlatmaya başladı.
".. Saat on ikiyi gösterdiğinde Sindirella telaşla prensin kollarından ayrılıp koşmaya başlamış.. Nasıl oluyorsa Sindirella'nın ayağına tam uyan ayakkabı, merdivenlerden inerken çıkmış ayağından. Ama prens arkasından geldiği için geri dönememiş Sindirella.. Ve saat on ikide etkisini kaybeden sihirle araba tekrar bal kabağı, atlar da fare olurken Sindirella da eski hizmetçi kıyafetine bürünmüş. Ama ne hikmetse Sindirella'nın merdivende düşen ayakkabısına hiçbir şey olmamış! Sihir onu es geçmiş sanırım.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİŞNE
ChickLitKapıyı kapatmam ve gözyaşlarımın gözlerimden firar etmesi bir oldu. Öyle bir ağlıyordum ki, biri görse açıklayamazdım sebebini. "Buna mı ağlıyorsun böyle manyak gibi?" derdi bana muhtemelen. Ama evet, buna ağlıyordum. Kapıya yaslanıp yere çöktüm ağl...