Yildiza dokunmayi ve yorum yapmayi unutmayiniz
* * *
B'azen hiç istemediğiniz ânlarda yanınızda biten kişiler, ihtiyacınız olduğunda ortadan kaybolur.
Elimin yettiği veya ses çıkartabileceğim bir zemin dâhi yoktu, ancak kameralar bizi ânbeân kaydediyordu. Tek tesellim buydu. Bir de Gökhan'ın telefonumdan izimi bulacak olması... Elbette götürüldüğüm yerde başıma bir iş gelmeden önce yetişirler mi, işte bu tamamen muamma idi.
Gündüz olsa biri görürdü belki. Gerek karanlık, gerek de hava koşulları sebebiyle sokakta in cin top oynuyordu. Bu da benim şansımdı, ya da şanssızlığım.
Attığım çığlıklar kendi dudaklarımın duvarları ile onun avucunun arasında yitip kayboluyor, sadece küçük uğultular ortalığa yayılıyordu. Sert ve seri hareketleri ile, sadece birkaç saniyenin sonunda apartmanın dışına, daha sonra da beyaz bir arabanın arka koltuğuna atıldım. Tüm bunlar öyle hızlı gelişti ki, arabanın beyaz olması haricinde hiçbir şeye dikkat edemedim. Buna fırsat vermedi.
Arabanın arka koltuğuna yığıldığımda, içeride bir kişinin daha olduğunu farkettim. Öyle ki, başım o kişinin kucağına düştü ve o da elini ağzıma kapatırken, diğeri bacaklarımı içeriye toplayıp kapıyı kapattı. Yukarıya bakıp o kişinin kim olduğunu görmeye çalıştım. Sakallarını, esmer tenini gördüm. O da diğeri gibi keşe benziyordu.
Kapılar kilitlenip araba hareketlendiği ân, onun ağzıma bastığı elinden kurtulup doğrularak oturdum. İkinci kez tutmadan önce ellerimi birleştirdim ve tüm gücümle dirseğimi arka cama geçirdim. Cam kırıldı, fakat dirseğim de...
"İmdat!" diye bir çığlığım var ki, uzun zamandır içimde sakladığım tüm öfkemin birikmişliği gibiydi. Yanımdaki kişi beni tutmaya çalışırken, şoför koltuğunda oturan adam, "Hassiktir, lan n'apıyorsun? Tut şu orospu çocuğunu!" diye bağırdı.
Son hız mahalleden çıkıyorduk ve ben sadece şansımı denemiştim. Üstelik dirseğimden yükselen acıyla çığlık çığlığa bağırmam, tamamen o kırılma veya çatlamanın verdiği histi. Yanımda oturan kişi beni tekrar kendine çekip, elini ağzıma bastırdığında, acı dolu gözyaşlarım eline kadar aktı. Ancak biri görür umudu ile ayağımı camdan çıkartıp salladım. Bir yandan bunu yapıyor, diğer yandan da koluma sarılmış dirseğimim acısıyla kıvranarak bağırıyordum. Nafile bir çaba içerisindeydim.
Bir süre sonra acıyla uyuşmuş gibiydim. Sadece ağlıyor ve acıdan kıvranmaya, sağa sola dönmeye devam ediyordum. "Kızın kolu kırıldı galiba," dedi beni tutan adam. Şoför koltuğunda oturan adam - beni apartmandan çıkaran - ise, "Daha başka yerleri de kırılacak," dedi, "kendi kendini yaraladı gerizekâlı."
Bir bacağım hâlâ dışarıdaydı ve sallayıp duruyordum. Ana yola çıktığımızda mutlaka biri görecekti.
Biraz sonra korna sesleri duymaya başladım. Hemen arkadan. "Hasstiktir, geldi pezevenk!" dedi yanımdaki kişi. "Bas şu gaza!"
Beni bıraktı, dirseğimi tutarak doğrulup oturduğumda, cebinden bıçak çıkardığını görüp dehşete düştüm. Şoför koltuğundaki kişi aynalardan arkayı kontrol ediyordu. Nerede olduğumuza baktım. Bomboş, sadece sokak lambalarının aydınlattığı bilmediğim bir yolda son gaz ilerliyorduk. Öyle bir hız ki, kırık camdan içeriye vuran soğuk rüzgâr saçlarımı birbirine katarken, vücudum bir anda buz kesti.
"Sakın durma!"
"Durmasam n'olacak? Peşimizi bırakacağını mı sanıyorsun?"
"Bilmiyorum lan, bilmiyorum! Bu herifin nasıl bu kadar erken haberi oldu, sen onu düşün!" dedi ve sanki anlamış gibi yavaşça kafasını bana doğru çevirip ağlamaktan kızarmış olan yeşil gözlerime baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
666
Teen FictionPatron: Yanımdayken böyle konuşamıyordun, uzaklaşınca sana bi' cesaret geliyor galiba. Ben: Diyelim ki, yanında seninle böyle konuştum. Deli gibi kızdırdım, hiç sevmediğin şeyleri yaptım, kötü sözler söyledim. Ne yaparsın? Patron: Kendini altımda...