* * *
Kapı tıklatılmadan açıldı. Şenol Gülpınar, öfkeli bir sesle, "Demek geldin," diyerek bakışlarını içeriye giren Gökhan Bozkaya'ya çevirdi. Gökhan, bir iki adım daha attıktan sonra durdu. Göreve başlayalı aylar olmuştu ve kendini bu role iyice kaptırmıştı. Ancak Şenol amir, ilk defa ona karşı böyle bir tavır sergiliyordu.
"Bir sorun mu var amir?" diye sordu.
Şenol Gülpınar, bir hışımla ayağa kalkıp onun karşısına geçti ve, "Çık şu rolden!" diye kızdı, "Nerede senin saygın?"
"Böyle olmamı sen istemedin mi amir? Şimdi niye öfkelenir oldun?" dedi çatık kaşlarının altından ona bakarken.
Amir elini havaya kaldırdı ve ışık hızıyla onun yüzüne savurdu. Yüzü yan döndü ve hiç bir şey olmamış gibi tekrar amirin gözlerine baktı. Amirin eli titredi, vurmamalıydı ancak kendine hâkim olamamıştı.
"Ben seni oraya göreve diye gönderdim, sen gidip elebaşının kızına âşık oldun!"
Hiçbir şey söylemedi, çünkü, bunu zaten biliyordu.
"O kızdan uzak duracaksın, yoksa sürerim seni!"
"Ona yakın olmam işimize gelir," dedi Efe Bozkurt, "ailenin içine sızmak için bundan daha iyi bi' fırsat olamaz."
Şenol amir sinirle gülümsedi.
"Efe! Sen giderken, ben dönüyordum oğlum... Bana bu palavralarla gelme! Şimdi söyle, uzak duracak mısın, durmayacak mısın?"Efe sustu, Gökhan, "Ben doğru olanı yapıyorum," dedi, "ne yaptığımı da çok iyi biliyorum."
İkinci bir tokat daha indi yüzüne.
"Emre itaâtsizlikten seni sürüyorum, Ankara'ya gidiyorsun." dedi ve son noktayı koydu.Gökhan öfkeyle kapıyı çarpıp çıktı. Gömleğinin yakasından bir düğme daha açtı ama nefes alamadı. Kendini dışarıya attığı gibi soluklanmadan direksiyona geçti ve arabayı gazladı. Sinirle bir yerlere yumruk atmak, belki bağırıp çağırmak da istiyordu ama susup sadece düşünmekle yetindi.
Bu durumu Esra'ya nasıl anlatabilirdi? Ondan ayrı kalacak olmak mı, yoksa aylardır üzerinde çalıştığı görevden alınacak olması ve emeklerinin heba olması mıydı onu bu denli üzen... bilmiyordu.
Belki de her ikisi idi.
İşin ucunda mesleğini kaybetmek vardı. Zaten sürülmüştü, bir de polislikten atılmak istemiyordu. Tartının her iki tarafı da ağır basıyordu.
Esra'ya her şeyi anlatmak istedi. Yola çıktı. Yolda hızla giderken, bir anda arabayı sağa çekip durdurdu ve, "Ben ne yapıyorum?" diye sordu kendine. "Esra'yı seçsem de, seçmesem de zaten ondan uzak kalacağım, onu kaybedeceğim." Bu, acı bir gerçek idi onun için. Tünelin sonundaki her iki yol da ayrılığa çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
666
Teen FictionPatron: Yanımdayken böyle konuşamıyordun, uzaklaşınca sana bi' cesaret geliyor galiba. Ben: Diyelim ki, yanında seninle böyle konuştum. Deli gibi kızdırdım, hiç sevmediğin şeyleri yaptım, kötü sözler söyledim. Ne yaparsın? Patron: Kendini altımda...