***
Sertçe çarpılarak kapanan ve kilitlenen kapının sesi zihnimin içerisindeki anlık uğultuyu bitirdi. Sırtım kapının hemen yanına, duvara yaslandı. Belimdeki parmakları elbisemi delip geçecek gibi sertçe avuçlarken, stor perdelerin arasından sızan ışığın kısmen aydınlattığı yüzüne baktım. Nefes nefeseydim, heyecandan kollarının arasına yığılıp kalabilirdim.
Diğer elini boynuma sardığında, baskısıyla çenemi biraz daha yukarıya kaldırdım. Canımı yakmıyor fakat yeterince tahrik edecek kadar sıkı tutuyordu. Yüzüme doğru eğildiğinde donup kaldım. Gözlerimin içine bakarak dilini dudaklarımın üzerinde gezdirdiğinde, bir an eriyip gideceğim sandım ama hâlâ kollarından oluşan kafesinin içindeydim.
Titrek bir sesle adını söyledim. Titreyen tek şey sesim değildi ve sebebi korku da değildi...
"Gökhan..."
Dudaklarını kulağıma görürdüğünde gözlerimi kapadım. Kokusu başımı döndürüyordu. "Seni böyle görünce, hiç kimseyi umursamadan odana götürmek istedim." dedi kulağıma. Dudaklarını boynuma bastırdı ve beni çıldırtacak kelimeler sarf etmeye devam etti. "Sonra seni bağırtana kadar... İnleterek... Kendimi zor tuttum."
"Gökhan."
Belimdeki parmakları yavaşça aşağıya indi ve kasıklarıma ulaştı. Elbisenin üzerinden avuçlayarak okşarken, "Benim güzel kızım oyun mu oynamak istiyor?" diye sordu kışkırtıcı bir sesle.
O maharetli parmaklarının bana daha fazla, daha derinden dokunması için yalvarmak üzereydim ama inadımdan kendimi tutuyordum.
Ellerini üzerimden çekip hafifçe geri çekildi ve yeniden göz göze geldik. Ayakta durmak için duvara yaslanmaya devam ettim. "Çıkart," dedi gözlerimin içine bakarak.
"Anlamadım?" dedim, "Neyi çıkartayım?"
Baygın bakan gözleri gözlerimdeyken, elini siyah gömleğinin düğmelerine attı ve düğmelerini birer birer çözerken, "İç çamaşırını," dedi ve üzerindeki gömleği çıkarıp çalışma masasının üzerine attı, "çıkar ve bana ver."
Ellerim, onun itiraz kabul etmeyen bakışlarının altında elbisemin eteklerine gitti. Elbiseyi yavaşça yukarıya kaldırıp, parmaklarımı iç çamaşırıma kanca gibi geçirdim ve yavaşça sıyırarak çıkarıp onun bana uzattığı avucunun içine bıraktım. Siyah dantelli iç çamaşırımı burnuna götürüp derin bir nefesle içine çektikten sonra onu da kendi gömleğinin üzerine bıraktı.
Bu defa elimi tutup beni çalışma masasının diğer tarafına geçirdiğinde, ne yapacağımı bilemez hâlde onu takip ediyordum. Ellerini belimin iki yanına sıkıca sararak beni yukarıya kaldırıp masanın üzerine oturttu ve az sonra arkadaki siyah deri koltuğuna oturup, öne doğru kaydı. Ellerini diz kapaklarımın üzerine koyup sert bir baskıyla bacaklarımı iki yana açtığında, titrek bir soluk verdim. Şimdi vücudumun her bir noktası titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
666
Teen FictionPatron: Yanımdayken böyle konuşamıyordun, uzaklaşınca sana bi' cesaret geliyor galiba. Ben: Diyelim ki, yanında seninle böyle konuştum. Deli gibi kızdırdım, hiç sevmediğin şeyleri yaptım, kötü sözler söyledim. Ne yaparsın? Patron: Kendini altımda...