Sınava girecek olan tüm arkadaşlara başarılar dilerim. <(^_-)/♥︎* * *
Buydu işte.
En nefret ettiğim şey buydu.
Tam olarak bu.
Birini kendine bağlayıp, sonra hiçbir şey yokmuş gibi ortalıktan yok olmak; çok alçakça, âdice ve zâlimce.Mahalle boyunca attığım her adımda yollar dikenlerle kaplanmış gibi hissettim. Ona kızmadım, kendime kızdım. Tıpkı demin Murat'a söylediğim gibi, düşe kalka öğrenecektim. Bugün düştüm. Düşürdü.
Göğüs kafesim neden daralıyordu ki? Nasıl berbat bir histi bu? Kalbim neden sıkışıyor gibi oluyordu? Mideme neden kramplar giriyordu?
Evet, onu her gördüğümde bunlar oluyordu ama aynı zamanda güzel hissettiriyordu.
Demek ki, onlar aşktandı.
Ve bu da aşk acısı.İlk defa tattığım bir duyguydu ve ne yapacağımı bilmez, avâre gibiydim. Sinirlense miydim, üzülse miydim? Aslında hepsini aynı anda yaşıyor gibiydim. Sadece eve girip kapıyı kapatana dek bir şekilde dayandım ve kapıyı kapattığım an, bir yağmur damlası misâli aşağıya süzüldüm. "Beni böyle bir anda bırakmamalıydın," dedim hıçkırıklarımın ardından. Sağ elimle yüzümü kapadım, fiziksel acıları örtbas edecek bir kalp sızım vardı. "Sana inanmıştım Gökhan, beni bekleyeceğine inanmıştım... Hayır, ailemi haklı çıkartmayacaktın, beni bırakmayacaktın."
Belki sadece iki haftalık bir şeydi, üzülmek saçma gelebilirdi. Şayet bu duyguyu yaşamamış olsaydım. Şimdi anlıyorum. Şimdi, insanların kısacık ilişkileri bile bittiğinde, neden bu kadar üzüldüklerini, yıkıldıklarını anlayabiliyorum. Keşke anlamasaydım, keşke.
* * *
Kendime gelmeden önce saatlerce ağlayıp, sonra uyuduğumu anımsıyorum. Daha doğrusu uyuya kalmış da olabilirdim. Okuldan sonra Tuana yanıma geldi ve defalarca kez neden ağladığımı sordu. Ancak ona anlatamadım, sadece ağladım ve birine sarılıp ağlama ihtiyacımı onunla karşıladım.
Gittiğine uzun süre alışamadım. Fakat bu sene kazanmam gereken bir sınav vardı ve o sınavın sonucu hayatımı köklü bir değişime uğratabilirdi. Bir umuttu işte. Ola da bilirdi, olmaya da bilirdi. Ancak kalan son ayları sıkı çalışarak geçirdim. Mayıs ayına doğru düşüncelerim tamamen değişmiş, yazın gelişi ve mezuniyetimin yaklaşmasıyla beraber kalbim iyice soğumaya başlamıştı. Aklımda hiçbir şey yoktu, yani okulum ve sınavım hariç hiçbir şey. Hedefim vardı. O hedefe ulaşmak için asla durmamalı ve zihnimde başka bir şeye yer vermemeliydim.
Belki başkası için durum farklı olabilirdi ama benim laylaylom bir hayatım yoktu. Laubali davranma şansım da yoktu. Umarsızca yaşayamazdım.
Sınav günü gelip çattığında, dehşet bir sıcak vardı. Sabah alarm yerine odama dolan gün ışığıyla uyandım. Gözlerimi açtığımda, bakışlarım doğrudan o pencereye kaydı. Aslında her sabah görüyordum ama bir süre sonra perdeleri hiç açmamaya, bu şekilde belki de kaçmaya çalıştım. Ne yazık ki, dün perdelerimi kapatmayı unutmuştum...
Benden giden ve bir hoşça kal bile demeyen adamın peşinden koşacak, onu bekleyecek hâlim yoktu. Onun şimdi nerede, ne yapıyor olduğunu bilmiyordum ve benim neler yaptığımı da o bilmeyecekti... Bu kadar emin konuşuyorum, çünkü telefonumu ve hattımı bile değiştim. Kendi telefonumu kırdım ve tesadüfen kırılmış gibi yaptım. Hattımı değiştirirken de sim kartımı kaybettiğimi söyledim. Murat sorgulamadan bana geçici olarak kullanabileceğim ikinci el bir telefon aldı, iki ay sonra da babam yeni bir telefon alınca, diğerini anneme verdim... Bu yaptığım şey son kapıyı kapatmak da olabilirdi, çünkü uzun bir zaman o telefondan ve numaradan bana ulaşmasını beklemiştim. Yapmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
666
Teen FictionPatron: Yanımdayken böyle konuşamıyordun, uzaklaşınca sana bi' cesaret geliyor galiba. Ben: Diyelim ki, yanında seninle böyle konuştum. Deli gibi kızdırdım, hiç sevmediğin şeyleri yaptım, kötü sözler söyledim. Ne yaparsın? Patron: Kendini altımda...