***
Eve döndüğümde Murat gelmemişti. İşte olduğunu biliyordum ama bu gelip istememi sabote edemeyeceği anlamına gelmiyordu. Bu yüzden gözüm kapıda, kulağım sesteydi.
Tuana kargodan gelen kutuları açıyordu. Dün sipariş vermiş, hızlı teslimat istemiştik. Kız istemeye özel tepsi, fincan takımı ve saire. Tuana bana hiçbir iş yaptırmamakta kararlıydı.
"Odana git ve süslen artık! Saat kaçta gelecekler?"
"Sekiz gibi sanırım, bir bakmışsın yedi buçukta gelmişler."
"Saat altı oldu, farkında mısın? Git giyin artık."
"Tamam, çok teşekkür ederim Tuana."
"Ne için?"
Arkasından sarılıp yanağını öptüm.
"Hiç kimse yanımda değilken yanımda olduğun için.""Vardır öyle marifetlerim," dedi övünerek, "ne kadar minnoş bir insanım ben ya."
Tatlılığına dayanamayıp yanağını ısırdım ve tabii ki, mutfaktan kovulup odama kaçtım.
Önce bir duş aldım. Ardından saçlarımı kurutup, maşayla iri dalgalar yaptım. Siyah saçlarımda bu su dalgalarını çok seviyordum ve bu gece kendimi en güzel hâlimde görmek istiyordum. Tabii Gökhan da ilk defa beni bu kadar özenmiş olarak görecekti.
Saçlarımın ön taraflarını toplayıp tokayla tutturduktan sonra makyajımı yaptım. Annemin söylediği bir şey aklıma geldi. Eskiden kız istemelerde ve kınada, gelinlere makyaj yapılmazmış. Dudaklarını ve yanaklarını sıkarak kızartırlarmış. Burdaki amaç geline daha taze, temiz bir görüntü vermekmiş.
Ten makyajımı pürüssüz yaptıktan sonra gözlerime ince eyeliner, göz kalemi, siyah far uyguladıktan sonra kirpiklerimi arşa çıkardım. Yanaklarımı da allıkla kızarttıktan sonra koyu bir kırmızı ruj sürüp, anneciğimin istediği o makyajı tamamladım.
Pek tabii usturuplu giyinmem gerekiyordu. Bu yüzden dolabımı açıp elbiselerime baktım. İki seçenek arasında kalmıştım ve hem siyah, hem de yeşil elbiseyi aldım. Siyah olan daha açık ve vücuduma oturuyordu. Yeşil olan ise daha kapalıydı. Annemin ve Murat'ın istediği gibi yaptım ve siyah elbiseyi giyindim.
Kutudan çıkardığım siyah stilettoları giyerken, aklıma parfüm sıkmadığım geldi. Hani bittiğini söylediğimde, sevgilim olmadığı hâlde Murat'ın "Zaten ne yapacaksın ki parfümü? Kime güzel kokmak istiyorsun bu kadar?" diye darladığı o parfüm. Elbiseme, boynuma, kulaklarım arkasına, bileklerime sıktıktan sonra, aynada kendime baktım.
"Ay yoksa fazla mı oldu? Şimdi elin adamına iş atıyorsun filan derler, şu görüntüne bak Esra... Cık cık cık, resmen aranıyor gibi gözüküyorsun." Güldüm. Kendi kendime attığım hoş bir kahkaha odamın içine dağıldı.
Kapı bir anda açıldı ve Tuana başını içeriye sokup bana baktı. "Kız, delirdin mi? Ne! Oha!" diyerek beni kocaman açtığı gözleriyle baştan aşağıya süzdü. "Kızım çok güzel olmuşsun! Ama hani bunu giymeyecektin?"
"Canım bunu giymek istedi. Güzel olmuş muyum?"
"Kız hâlimle düştüm! Göthan amıcam kalpten gidecek!"
"Tuana..."
"Tamam ya, bir şey demedik."
"Annemler gelmedi mi daha?"
"Yok," dedi Tuana. Benim gibi bir anda yüzü soldu. "Ama gelirler şimdi ya, daha vakit var."
"Ne zaman gelecekler Tuana? Yarım saat kaldı, farkındasın değil mi?" Başımı hayıflanarak iki yana salladım ve penceremin önüne gidip perdeyi açarak aşağıya baktım. Derin bir iç çektim. Kendimi çok dolmuş hissediyordum. Çünkü susuyorsam bir bildiğim vardı. Onlara bu sırrı öğrendiğimi bildirirsem ne olacağını kestiremiyordum. Belki annem bana anne numarası yapmaktan vazgeçerdi. Babam da susmaya devam ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
666
Teen FictionPatron: Yanımdayken böyle konuşamıyordun, uzaklaşınca sana bi' cesaret geliyor galiba. Ben: Diyelim ki, yanında seninle böyle konuştum. Deli gibi kızdırdım, hiç sevmediğin şeyleri yaptım, kötü sözler söyledim. Ne yaparsın? Patron: Kendini altımda...