Üzerime kapanan ağır taş kapağının altında, henüz birkaç dakika bile geçirmemiştim belli ki çünkü bahsettikleri benzersiz acı beni hala bulmamıştı. Yalvararak ölmeyi dileyeceğimin söylendiği o acı bana gelmeden kaçmak için bile uğraşmadığımı fark ettim. Ellerimi bağlı oldukları karnımdan bir kez bile ayırmamıştım. Öylece dışarıyı dinlemeye çalışıyordum ama lahit kapandığından beridir hiçbir ses yoktu.
Karanlıkta, sessizlikte düşünmeye bolca fırsatım olur sanmıştım. Hiçbir şey planladığım gibi ilerlemiyordu. Sebth'i gördüğüm kısa anı düşünmeye çalıştım. Mavi gözlerini, siyah kısa saçlarını, keskin çenesini rüyamda gördüğüme emindim bu adamı. Ama hangi rüyamda? Peki ağzımdan çıkan son cümlem? bilinçli birisi gibi konuşmuyordum. Neden öyle söylediğimi bile hatırlamıyordum. Aslında bakarsanız kendim gibi hissetmediğim bir çok anım vardı. belki de bu seferkinin son sözlerimi içeriyor olması beni bu denli düşünmeye itiyordu.
Elimin altında hareket eden bir şey olduğunu fark edince bir böcek olduğunu düşünüp hareket etmeye niyetlendim.
İşte cehennemim böyle başladı.
Kıpırdayamıyordum. Gözlerimi bile sabitlendikleri noktadan oynatabildiğim bile şüpheliydi. O denli karanlıktı ki. baktığım yeri göremiyordum. Gözlerimin oynadığını nasıl anlayacaktım. Kapatmaya çalıştım bu karanlıktan kendi seçtiğime geçmek için. Kapanmadılar. Kapanmadılar. Kapanmıyorlar.
Kıpırdayamıyorum.
Elimin altında hissettiğim hareketlilik devam ediyor, hızlanıyor. Bir yılan gibi elimin altından kurtulmaya çalışıyor. Ellerimin üstünde durduğu elbisenin dantellerinden başka bir hissim yok oysa ki. Nereden çıkardım yılan olduğunu?
Karanlık daha boğucu olmaya mı başladı.
Neler olduğunu anlamıyorum.
Korku. Korkunun görüntüsü bu mu? Omuzlarımdan taş zemine bastırılıyorum sanki. gittikçe itiliyorum. Öyle bir batıyor ki kemiklerim zemine, kırıldıklarından eminim neredeyse.
İşte o an. O küçük anda. Acı. Dehşet verici bir acı.
Bağırmak istiyorum. Ağzım açılmıyor. Mideme doğru akan şey kan biliyorum. Hala tat alabiliyorum. Ya da alamıyorum.
Bilmiyorum.
Zaman geçiyor mu?
Omuzlarımdan tekrar tekrar kalkıp taş zemine vuruyor gibiyim. Kemiklerim paramparça eminim. Elimin altında hissettiğim hareketlilik içimden yükseliyor. O an anlıyorum. Anlıyorum ama yapabilecek bir şeyim yok. midemde ki zehir en kısa yoldan yukarı çıkmaya çalışıyor gibi. O zaman hissediyorum işte. Elimin altında ki o elbise yukarıya doğru yükseliyor. Elimin altındaki kumaşı zorlayan şeyin bir kafa olduğunu tahmin etmem, korkunç bir çığlığı tekrar yutmama sebep oluyor. İçimden çıkmaya çalışan canlı bir şey var.
Bu sefer başımın yere tekrar tekrar vurulduğunu hissediyorum. Acı o kadar korkunç ki tadını tarif edebiliyor olsaydım eğer bir avuç frambuaz gibi derdim. Kolay ezilen, sulu, tatlı.
Gözlerimin kapanmamasından değil bu yanma. Hissettiğim bu yanma sanki denizin dibinde gözlerimi açmışım gibi tatlı bir sızıdan evriliyor. Tuzlu suyun yaktığı gözlerimi kırpıştırmak bu hissi biraz azaltmak niyetindeyim. Kapanmıyorlar. Ağlıyor muyum? Tuzlu su? Gözyaşlarım. Hislerim öyle var ama yok ki.
Kalbimde atışlarını duyuyorum o sinsi yılanın içimde gezerken sanki kuyruğu kontrolsüzce iç organlarıma çarpıyor gibi kalbimin üzerindeki ağırlık kuyruğundan dolayı mı? Yoksa kafası mı üstünde ? ani bir acı daha peydah oluyor içimden. Kalbimden. Dişlerini geçiriyor yılan. Zehrin kalbimde akışını hissedebiliyorum. Hafif bir soğukluk bırakıyor geçtiği damarlarda. Birkaç saniye sonrasında yanmaya başlıyor damarlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOUS
FantasyBir ayin sonucu, kendimi bir başka evrende buldum. Geri dönmeyi asla düşlemedim. Başka bir evreni; bir fırsat, özgürlüğüme açılan bir kapı olarak görmüştüm. Daha sonra işin rengi değişti. Türümün bu evrende kraliyet-kölesi olduğunu öğrendim. Ger...