Sol kolumun üzerinde hissettiğim ağırlığın ne olduğunu anlamak için bile olsa hareket etmek son seçeneğimmiş gibi davranmaya karar verdim. Açmadığım göz kapaklarımın arkasından güçlü bir ışık vuruyordu yüzüme.
Hastanedeydim galiba.
Yoğun bir alkol kokusu beklemiştim ama tek alabildiğim koku, yanan bir tütsüye aitmiş gibiydi.
Ne biçim bir hastanedeydim ben böyle? Öten salak makinalardan bile yoktu. Filmlerde hiç böyle olmuyordu.
Gözlerimi açmadan hatırladığım son anı canlandırmak istedim. Neler olmuştu?
Beynime bir anda dolan düşünceler ile sanki tüm acı bünyeme tekrar toplandı. İşte bu sefer çığlık atmak için dudaklarımı araladım. Beklenmedik şey o zamana gerçekleşti.
Bağırabiliyordum. Çığlık dudaklarımdan dökülünce etrafbirden hareketlendi. Daha fazla gözlerimi kapalı tutmadım. Açtığım zaman ise her şey daha da karıştı.
Burası kesinlikle bir hastane değildi. Taştan duvarları vardı üzerinde meşaleler asılı duvarlar odaya yeterince ışık vermiyordu. Peki bu güçlü ışığın kaynağı neydi o zaman? Gözlerimi sağıma çevirince birisini gördüm elinde tuttuğu uzun bir kristali yüzüme doğru yaklaştırmıştı. Işık kristalden geliyordu. Neredeydim ben böyle?
Anlamadığım dilde bir şeyler söyledi. Neredeydim ben!? Birkaç dil bilirdim ama bildiğim dillere benzemiyordu. Bir yerde duymuş gibiydim ama anlayabileceğim anlamına gelmiyordu.
Korkum o taş lahitte yaşadığım anlara yaklaşarak büyüyordu. Kendisine nasıl baktığımı bilmiyordum ama ellerini havaya kaldırıp 2 adım geri attı. Bir cümle daha kurdu. Gözlerimi üzerinden çekmiyordum. Ne dediğini de anlamıyordum. O sırada odada bulunduğunu bildiğim en az 3 kişi daha vardı.
Birisi bir şey söyledi. Kristali tutan, hala teslim olur gibi havada tuttuğu ellerinden birini, onu susturmak ister gibi havada salladı. Bir kadın sesiydi konuşan. Hala bir şeyler demeye devam ediyordu. Söylenenlerden hiç birini anlamadıkça korkum katlanarak artıyordu. Gözlerimde ne gördü bilmiyorum ama konuşan kadını susturmak için elini havada daha sert salladı. Konuşan kadın onu pek sallamıyor gibiydi. O sırada birisi bir şey dedi. Ses boğuk ve sertti. Konuşan kadını susturmaya yetti. Gözlerimi ışığı tutandan alabiliyor olsam tüm odayı süzmekti planım ama hiçbir şey yapamıyordum.
Sol elinde tuttuğu kristali göğsüne yaklaştırdı. 'Atre' dedi, birkaç kere tekrarladı. Her seferinde eli göğsüne dokunuyordu.
Adını söyüyordu galiba.
Ağzımı açtım. Boğazım o kadar kuruydu ki bir kaç kez yutkunmak zorunda kaldım. Gözleri yattığım yerin sağına doğru takıldı birkaç kere. Her seferinde gözlerime tekrar odaklanmak zorunda hissetmiş gibiydi. Herhangi anı bir hareketinde eğer yapabilirsem, zıplayıp, kaçacağımı anlamış gibiydi.
'El-' bir kez daha boğazımı temizledim. 'Eliz' dedim. 'Adım Eliz.'
Söylediğim cümle karşısında kaşları çatıldı. 'Eliz.' Diye tekrarladı. Usulca başımı salladım onaylarcasına.
Bir kez daha konuştu ama bilmediğim bir dildi işte. Korkumdan ağlamaya başladım galiba. Acıdan mıydı yoksa? Etim bedenimden ayrılmak istiyor gibiydi, bir yandan bilmediğim bir dilde konuşan bir grup yabancı ile bir odadaydım. Etraf loştu. Canım çok yanıyordu. Hiçbir şey anlamıyordum.
Ağladığımı görünce sustu. Kimse hareket etmiyordu. Konuşan kadın bile susmuştu.
'Neler oluyor? Lütfen anlamıyorum?' dedim acı çeken sesim kulaklarıma yabancı geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOUS
FantasyBir ayin sonucu, kendimi bir başka evrende buldum. Geri dönmeyi asla düşlemedim. Başka bir evreni; bir fırsat, özgürlüğüme açılan bir kapı olarak görmüştüm. Daha sonra işin rengi değişti. Türümün bu evrende kraliyet-kölesi olduğunu öğrendim. Ger...