47

158 13 5
                                    


Evet, geç kalmış bir bölüm ile geldiğim için sizlerden yorum dilendiğim kısmı geçiyorum. Bu sefer trip atmayacağım. yazarsanız çok mutlu olurum ama yazmazsanız da neden yazmadınız diye ağlamayacağım.. söz... 

geçmiş bölümlere gelen yorumlara yetişeceğim inşallah... şu bölümü bi yayınlayayım da.. cevap vereceğim hepsine. okuması benim için çok değerli çünkü. 

Bu bölümü yazarken ve diğer bölümlerde de en az bir kere dinlediğim parça, bana çokça Eliz'i hatırlatıyor.. sizin de ' aaa evet dinlediğim şu parça aynı Eliz, ' dediğiniz şarkıları dinlemek isterim. yazarsanız eğer.. 

part goddess part gangster-Madalen Duke 

________________________

Einar'ın sessizlik içerisinde oturduğu tahtın yanında, ayaklarımda binlere kilo ağırlık varmış gibi milim kıpırdamadan bekliyor olmamın, bu topluluk ve Einar için belli bir anlamı vardı belki de.

Kırmızı kraliçe olarak sunulmam, kraliçe olduğum anlamına gelmiyordu.

Einar, bir kral bile değildi. Her ne tarafında duruyor olursam olayım, tahtların üzerinde henüz hiçbir hükmüm yoktu.

İnsanların, kendi arasında, birbirlerini dürterek konuşuyor olmaları, hala yanıp sönen kristallerin ışıklarının zemine vuruyor olması, hatta az önce beni kraliçe olarak tanıtan Einar bile, içimde uyanmaya başlayan öfkemi durdurabilecek gibi değildi.

Duvarlarım ilk defa içeriden vurgun yemiyordu ama ilk defa bu kadar sarsılıyorlardı.

Ah küçük Eliz.. Hak etmediğin bir unvana, hak etmediğin bir tahta mı oturacaksın, diyordu içimdeki ses.

Gururum, oturmasının yasaklı olduğu tahtı, kısık gözleri ile süzüyordu. İçimden sayabileceğim kadar saymıştım. Görebileceğim kadar bakmıştım, umursamaya değer umudu ile tanıtıldığım halkı incelemiş, gururumu ve onurumu ayakta diken, bu sözde krala yapmam gerekenden fazla boyun eğmiştim belki de.

Belki de hiç kimseydim. Bir tahtın yanında dikilen, bir küçük kız...

Yalnızlığımın bir tahtı olsaydı, oraya bile oturamazdım ben.

Öfkem benden önce davranırdı. Gururum, en sonunu bekler, hepsini kaldırır öyle otururdu.

Şimdi ise saatlerdir bir heykel gibi, kalabalığı izliyordu. Öfkem ya da gururum değil- Ben izliyordum.

Gözlerini üzerimde uzun süre tutamayan insanların, boş tahta attıkları bakışları izliyordum.

Einar'ın elinde çevirdiği içkisini izliyordum. İzliyordum.

Kulaktan kulağa konuşan bu soyluların, hakkımda bildiklerini sandıkları her şeyi birbirlerinin kulaklarına fısıldamalarını dinliyordum. Gözlerim üzerlerinde gezmiyor ama kulaklarım iyi duyuyordu.

Zaten gördüğüm muamele, kendilerini geri çekmelerini gerektirecek bir saygı doğurmamıştı.

Birçok şeydim belki ama salak değildim.

Einar, yeni kraliçesini, Ölüm'ün rahibesi olarak konumlandırmaya çalışıyordu.

Bir kraliçe aramıyordu kendine, kitleleri hareket ettirecek bir başlangıç noktasıydı aradığı. Konumunu ise koruyordu, ben bir baş rahibe, o ise bir kral olacaktı.

Bir krallığı yürütebileceği 2 şey gerekiyordu. İlk olarak kendisi vardı. gücün, otoritenin kendisi.

İkinci sıraya ise beni yazmıştı. Tanrısının mutlak boyun eğeni, Ölüm'ün baş rahibesi olarak anılacak, Ölüm tarafından kutsanmış bir kraliçe.

NOUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin