Planım bir bölüm, bir mit yazmaktı ama bekletmek istemedim. Buyurun bölüm.. Cansu ah Cansu senin için yaptıklarım...
Kimse aralara yorum yapamıyor mu ? ha zaten yapan kaç kişi var Ülkü, dediğinizi duyar gibiyim.
Ama buna da yorum yapmayacaksanız, bir sonraki bölümde Eliz'i öldürüvericem. şaka şaka. neyse.
Bölümü yazarken ezberlediğimiz şarkı... Leonard Cohen- You Want It Darker
_______________________
Aklımdan geçen soruların bir sonu yoktu. Birbiri ardına düşüyorlar, birini sormaya yeltensem, bir diğeri dilimin ucunda yer ediyordu. Ağzımı, sudan çıkmış balık gibi, açıp kapatmam bundandı.
'Sen-Nasıl-Ne'
'Konuşmamız gerekenler var. Önce otursan, iyi olur.' Fenix'in köşeye sıkışmış bir kaplanı ürkütmemeye çalışıyor şekilde konuşuyor olduğunu idrak etmesi çok zor değildi. Dediğini yapmak gibi bir niyetim yoktu. Arkama bakmadan kaçmak istiyordum. Aynadan koşarak çıkmak, Einar'ın anahtarını kontakta bıraktığı arabaya atlayıp, bu saçma kabustan kaçmak istiyordum.
Cevaplar istiyordum doğru. Peki ben bu cevaplarla ne yapacaktım? Benden bir şeyler isteyeceklerdi. Benden yine bir rol oynamamı isteyeceklerdi. Yeterince oynamamış mıydım? Yeterince almamışlar mıydı benden? Daha neyim kalmıştı ki, isteyebilecekleri? Öğrenmek istemediğim cevaplar bunlardı. Daha hangi parçamı 'kurban' etmem gerekecekti, öğrenmek istemiyordum. Dilimin ucunda binlerce soru varken, gitmeye niyet etmem bundandı. İtiraf etmesi zordu ama korkuyordum. Benden kalanları da alacaklarından, korkuyordum.
Lahit ayininin görünmeyen yüzü, bende açtığı yaraları onlarda açmamıştı. Şimdi beni o lahitte bırakmamışlar gibi gelip de karşımda açıklayacağı ne vardı? neden buradaydı? Gitmek istiyordum. Neresi olduğu fark etmez. Gitmek istiyordum.
Düşüncelerimi okumuş gibi kolumdan nazikçe çekiştiren Einar'ın ellerinden, kolumu savurarak kurtuldum.
'Eliz, fevri davranmanın sırası değil. Otur.' İşte bu tanıdığım bir tondu. Emreder bir ton. Einar'ın yüzüne kafamı hızla çevirmemin nedeni de buydu.
'Sen neden buradasın?' Sorularını tut Eliz. Sıkıca tut. Öğrenme. Bilme.
'Oturursan, öğreneceksin.' Einar, ilk tanıştığım haline kıyasen daha insan göründü gözüme. Sadece bir an. Sanki farklı renkteki gözleri, saçlarının ucunda uçuşan kızıl tutamlarını görmeseydim, öfkelendiğinde hissettiğim o yıkıcı enerjisini tatmamış olsaydım, normal bir insan derdim.
'Bırakın gideyim.' Derken yalvarıyordum, Sesim kendi kulağıma yabancı geldi. Kendimden beklenmedik bir teslimiyete, bir adım uzaktaydım. Asi tarafım, kaçmak isteyen tarafım şimdiden gidiyordu. Daha ilk cümlelerimden belliydi, ben bu gecenin sonunda yine kaybeden olacaktım.
'Timun, gitme vakti.' Timun'a yönelik bakışlarımı fark etmişti. Bu odada güvendiğim tek kişiye gitmesini söylüyordu.
'Prens Einar, bunun iyi bir fikir olduğundan emin misiniz?' Timun'un gözlerini gözlerimden çekmeden sorduğu sorunun muhatabı ben değildim. Bana pişmanlıkla bakıyordu. Bir şeyler söyleyip, kendini açıklamak istiyordu, bakışlarından belliydi ama izin verilmeyeceğini de biliyordu.
Prens Einar, yanıt vermedi.
Timun, geriye doğru küçük iki adım attığında, dizinin arkası bir ara oturduğu, uzun koltuğa çarptı. Bu küçük sarsıntı onu bir rüyadan uyandırmış olmalı ki, koşar adım arkasına dönüp, aynadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOUS
FantasyBir ayin sonucu, kendimi bir başka evrende buldum. Geri dönmeyi asla düşlemedim. Başka bir evreni; bir fırsat, özgürlüğüme açılan bir kapı olarak görmüştüm. Daha sonra işin rengi değişti. Türümün bu evrende kraliyet-kölesi olduğunu öğrendim. Ger...