13 Nisan 2020
Cemre'yi revirde tek başına bırakıp mutfağa ilerlerken aklımda bana söylediği şeyler dönüp duruyordu.
Ölmek istediğim çok zaman oldu. Hiç birisinde gerçekleştirebilecek kadar dipte olmadığıma inandırdım kendimi. Peki gerçekten buraya girebiliyor olmamın tek sebebi bunu uzun zamandır gerçekten istiyor olmam mıydı?
Mutfağa girdiğim zaman Suna Hanım'ın ocağın başında yemek karıştırıyor olduğunu gördüm. Beni görünce gülümsedi.
'Eliz Hanım, kendime kahve için su kaynatmıştım. Siz de ister misiniz?' dedi tencereden çıkarttığı tahta kaşığı tezgaha bırakırken.
'Evet, lütfen.' Diyerek onayladığım kadına zoraki bir şekilde gülümseyip yemek masasına doğru ilerledim.
Yemek masasının üzerinde dizili duran baharatlıklara odaklanmış halde son konuşmayı zihnimde tekrar tekrar oynatırken önüme bırakılan kahve kupasıyla irkildim. Bana özür diler gibi gülümseyen kadına elimi sorun yok der gibi salladım.
'Eliz Hanım, vakit geçirmek isterseniz eğer arkanızdaki pencerenin önünde okuduğum bir kitap var. belki seversiniz.' Diyen kadın benim hareket etmemi beklemeden arkadan kitabı alıp bana uzattı.
Kapağında 'Dorian Gray'in Portresi' yazan kitabı okumuştum tabi ki. En sevdiğim kitaplarlardan birisiydi. Burada kendi düşüncelerimle yalnız kalmamak için bir kez daha okumaya karar verdim.
Suna Hanım ve ben yıllardır tanışıyormuşuz gibi boğmayan bir sessizlikte saatleri böylece geçirdik. Arada kahve bardağıma yeni bir kahve dolduruluyordu. Sigaram odamdaydı ama masada duran bir paketi kendimin bellemiştim. Kimin olduğu da umurumda değildi.
Yıllardır en çok huzur bulduğum bu anın, birkaç gündür tanıdığım bir kadının yanı başında geçeceğini tahmin etmemiştim. Bazen en çok aradığımız şeyler gözümüzün önündeymiş. Suna hanım'ın yaptığı mantıları suya salışı bir yandan da mutfağı saran mercimek çorbasının kokusu yeterliymiş. İçtiğim bir sigara ve kahve, sevdiğim bir kitap yeterliymiş.
Suna Hanım'ın 'Buyurun?' demesiyle sayfayı çeviren elim havada kaldı. Kapıdan içeriye giren Destan, telefonda anlamadığım bir dilde konuşuyordu. Kendisinden emirleri bekleyen bir asker gibi dikilen Suna Hanım'a gülümseyip 'Sen beni boşver' der gibi bir işaret yaptı.
İşine dönen Suna Hanım'ın yanında ocağa uzanıp kendine kahve yaptı. Arkasına dönünce masada oturan benimle göz göze geldi. Ona daha fazla bakmak istemediğim için kafamı tekrar kitaba çevirdim.
Masada yanımda olan sandalye çekildiğinde bir kez daha Destan'a baktım. Önümde duran sigara paketinden bir dal alıp yaktı. Bir yandan da telefonda karşıda ki kişi ne anlatıyorsa 'Hım'layarak onu onaylıyordu.
Kitaba tekrar döneceğim sırada konuşma Türkçeye döndü.
'Onunla baş edemediğin için telefonu sürekli eline tutuşturup benimle konuşturuyorsun.' dedi. Küllüğü önüne çekerken.
'Evet, Poyraz bodrumda bulmuş. Bende inanmakta zorlandım ama gözlerimle gördüm. Nereden baksan 30'a okuturum.'
'Hayır tabi ki planı bozacak bir durum teşkil etmiyor. Ben ne söz verdiysem o şekilde olacak.' Derken dişlerinin arasından dumanı verip güldü.
'Fenix, tamam anladım. Şansımı zorladığımın da farkındayım. Gelmeyi düşünüyor musun?' derken açık açık kendisine bakan bana bir bakış atıp önündeki kağıda anlamsız şekiller çizmeye döndü.
' Arınmanın başlaması gerekiyor. Bu akşam kesinleşecek tabii ama sen yine de bekletme.'
'Hayır, tabi ki bekleriz. Fenix, lütfen sinirlenme. Gece seni ararım bir daha tamam mı?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOUS
FantasyBir ayin sonucu, kendimi bir başka evrende buldum. Geri dönmeyi asla düşlemedim. Başka bir evreni; bir fırsat, özgürlüğüme açılan bir kapı olarak görmüştüm. Daha sonra işin rengi değişti. Türümün bu evrende kraliyet-kölesi olduğunu öğrendim. Ger...