31

194 16 15
                                    

Kaldığımız yerden devam edelim... 

Ne istediğimi çok iyi biliyorsunuz... yorum...

_____________________________________

Sular, sessizce dalgalanarak ayaklarımın altından kayıyordu. Evim, geçmiş bir afetin sarmalamasının hatırasını, etrafında birikmiş sular ile gösteriyordu.

Evimin duvarları sanki boşluğuna ağlamış ve gözyaşları duvarlarında yeşil çizgilerle kendini bırakmış.

Yosunlar, duvarları kaplıyor; pencerelere doğru, çatıya doğru uzanıyor.

Gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu ama oldukça yağmur yağmıştı, yağmış olmalıydı.

Geç kalmıştım.

Dizlerime kadar çıkan suyun içinde evime doğru yürüdüm. Etrafta kimse yoktu. Hazar Bey'in arabası dışarıya park edilmişti. Sanki acilen gelmişti. Kapısını bile kapatmamıştı. Göz alabilen her yeri kaplayan su, arabanın açık kapısından da girmişti. Arabanın zemininde hafif hafif oynayan suyu seçebiliyorum.

'Devrim!' diye seslenmem ile evimizin kapısı usulca açıldı. Kapının açılması ile yerde biriken sular, usulca birbiri üzerinden aktı.

Evin içine attığım adımlar artık suları dalgalandırmıyordu. Ev boştu. Ne bir kimse, ne bir ses.

Işıklar yanıyordu, hava karanlık değildi ki. öyle miydi yoksa? Gökyüzünde hiçbir şey yoktu ki. ne bir bulut, ne güneş, ne ay. Tek renk bir fon kartonu ile gri kaplanmıştı. Gündüz müydü, gece miydi?

Hazar bey'i ve Fulya Hanım'ı yemek masasında otururken gördüm. Yanlarına gitmek istemedim.

Dizlerine kadar gelen suyun içinde, gülüşerek şarap kadehlerini tokuşturuyorlardı. Masada bir çift mum yanıyor, bunun romantik bir yemek olduğunu söylüyordu.

'Devrim!' diye bir kez daha seslenmem ile ikisi de aniden bana döndüler. Kızgınlardı. Sinirli hatta. Öfkeli. Gözlerinin içinde tanımadığım birisi daha var gibi. Elleri ile arka bahçeye açılan kapıyı göstermeleri ile kapı sürgüsünden kayarak açıldı.

Sular hala devam ediyor. Gömülü kalan bankın üzerine oturan Helena'ya denk gelmiyorlardı.

Arka bahçe, yavaşça doldurulmaya başlanmış bir baraj gibiydi.

Göle açılan iskelenin ucunda Devrim bekliyordu.

Adımlarım hızlandı. Devrim. Sular artık yürümemi sendeletiyor. Gittikçe daha da yükseliyorlardı. Ahşap iskelenin kütüklerinden kendimi sürüyerek düzlüğe çıkaracak kadar kah yüzdüm, kah koştum.

'Devrim.' Diyerek usulca seslenmem ile bana dönen ikizim, bomboş bakıyordu.

Onun yüzüne yabancı duran bu ifadesi, yüzümün şeklini değiştirdi. Aniden ona sarılmam, içimde kaynayan özlemin etkisiydi. Nasıl baktığının önemi yoktu.

Ellerini omuzlarım üzerinden sırtımda kenetleyen Devrim'in beni yavaşça döndürüşünü hissettim. Sanki sarılmıyordu. Sanki sadece yönümü çeviriyordu.

Sırtım göle dönmüş, evimin artık yosun kaplı duvarlarını izlerken sordum.

'Devrim, neler oluyor?'

Devrim, hala sıkı sıkı tutan kollarını, daha da sıkılaştırdı.

'Bakma.' Dedi. Sesi yabancı, yüzü ne kadar ifadesiz olsa da. Sesi acı dolu. Öfke dolu.

'Devrim-'

'Bakma, Eliz. Ben ikimizin yerine de seyrettim.'

Havada gri bir fon yerine dolanan bulutları seçtim. Hava aniden zifiri karanlığa büründü. Hala kollarında olduğum Devrim, daha da sıkınca, nefesim yetersiz kaldı.

NOUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin