Burada da bölümümüz var. bir şeyi 40 kere söylersem olurmuş. 40. bölümdeyiz. lütfen, görüşlerinizi paylaşın. seviliyorsunuz.
sabaha bir sürü yorum okuyarak uyanırım umarım. amin.
___________________________
Sessizlik içinde geçen dakikalarda hava iyiden iyiye kararmıştı. Tam bir sessizlik içinde hiç konuşmadan sokaklarca sürdü. Gözünün ucu bile bana değmiyordu ama ben arada sırada yanımda oturan adamı süzmeden edemiyordum.
Simsiyah bir takım elbise giymişti, arka koltukta bir pelerin görmüştüm, koltuklara yatırılmış. Sonradan giymeyi düşünüyordu belli ki.
Uzun saçlarının örgüsü, onu ilk gördüğüm gün olduğu gibiydi. Kırmızı uçlarını seçebilmemin tek sebebi, sokak lambalarının arabanın içini aydınlatmasındandı. Sanki ben arabada yokmuşum gibi davranıyordu. Kapıyı kapattığı andan itibaren, yok olmuşum gibi.
Gözlerimi cama geri çevirdim. Nereye gittiğimizi bile sormak istemiyordum. Bu adamla muhatap olmayı hiç istemiyordum. Kendisini ne vakit görsem, benim için acı içinde sonlanıyordu.
'Nereye gittiğimizi sormayacak mısın?' birden benimle konuştuğunu idrak edemedim, gözlerini hiç yoldan almıyordu.
'Cevap verecek miydiniz?'
'Ferz Eliz-' dalga geçiyor olduğunu saklamaya niyetlenmedi bile. ' Sen yine de denemek istersen, durdurmam.' Mimik oynamayan yüzünden, bana karşı üstünlüğünden eğleniyor olduğunu yalnız sesinden seçiyordum.
İçimde tuttuğumu bilmediğim nefesimi seslice verdikten sonra, oyunu onun istediği şekilde oynamaya karar verdim.
'Nereye gidiyoruz?'
İstediği soruyu duymuş olduğundan mı, yoksa tamamen kabullenmiş şekilde çıkan sesimden mi, etkilendiğini bilmiyorum ama gözlerini yoldan ayırıp kısa bir an yüzüme baktığını gözümün ucu ile gördüm.
Cevap vermedi.
Gerçekten kedinin fare ile oynadığı gibi benimle oynuyor olmaktan başka bir zevki yoktu sanırım.
Oflayıp puflamadım, sakince arkama yaslanıp, akan giden sokakların ışıklarının azalmasını izledim.
Merkezden uzaklaşıyorduk.
Bir halka vakası daha yaşarsam eğer, vücudum bu kadarını kaldıramayacaktı.
'Elbiseyi beğendin mi?' diye soran sesi, dalga geçiyor gibi olsa da cevabı merak ettiğini açık etmekten kaçınmadı.
'Çok güzel bir elbise ama ben sizin oyuncak bebeğiniz değilim.'
Arabanın içinde yükselmeye başlayan karanlığın kaynağının Einar'ın öfkesi olduğunu biliyordum ama geri durmak istemedim.
'Galiba beni yanlış anladınız.'
'Ne anlamam gerekiyordu, Prens Einar?'
'Elbiseyi yalnızca oyuncak bebeğim olduğun için göndermedim.'
Yalnızca... Oyuncak bir bebektim yani. Sadece dahası da vardı...
'Neden gönderdiniz peki?'
'Sadistçe bir arzu.' Kendi kendine konuşur gibi mırıldansa da, yalnız motorun gürültüsünün arasında sesini seçmek zor değildi. Ne ima ettiğini anlamadığım için yine de açıklama istedim.
'Efendim?'
Cevap vermedi.
Sessizlik devam ederken, sokak lambaları iyice kendinden geçti. Şimdi zifiri bir karanlığın içinde sürüyordu arabayı. Bunca yolu yavaş bir şekilde gelmiş olsak da, zifiri karanlığa bulanınca, araba birden devir atmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOUS
FantasyBir ayin sonucu, kendimi bir başka evrende buldum. Geri dönmeyi asla düşlemedim. Başka bir evreni; bir fırsat, özgürlüğüme açılan bir kapı olarak görmüştüm. Daha sonra işin rengi değişti. Türümün bu evrende kraliyet-kölesi olduğunu öğrendim. Ger...