23

234 26 16
                                    

Önce ufak bir not düşelim ki, kafanız daha da karışsın... Görüldüğü gibi çok ince düşünceli birisiyimdir.

Nekromansi: ölmüş kişilerin , birçok nedenden dolayı, doğaüstü kötü güçlere karşı ruhsal koruma olarak çağırma olayına verilen addır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Satır arasına, sonuna, her nereye isterseniz yorum yapmayı unutmayın lütfen .

__________________________________________________________

Yemeği yiyeceğimiz yere gidene kadar ikimizde başka bir şey söylememiştik.

Sefr ise artık önümde yürümeyi bırakmış ve yanıma geçmişti, aramızda bir metrelik mesafe ile uzunca yürüdük. Tüm bahçeyi ezberlemem için yeterliydi.

Çember denilen yerin neden böyle adlandırıldığını, gördüğümde anladım.

Kaleye bağlıydı ve kalenin içinden geçilebilirdi. Dışarıdan bir merdiven ile bahçeye bağlanıyordu. Geniş basamakları vardı, çemberin taşları önüne varmamız yalnızca beş basamak sürmüştü. basamaklar kıvrılarak kalenin duvarları ile birleştiğinden, korkulukları yoktu.

Kapısı çok sağlam gibi değildi. Çift kapılı, oymalı kapının, yalnızca sağ kapısının önü açıktı, diğer kapının önüne yığılmış bir yığın toprak saksı içinde, kiminde toprak, kiminde ise artık ekili oldukları toprak görünmeyecek şekilde üst üste yığılmış bir yığın ot vardı. toprak saksılardan arkada kalanın içinden, yükselen bir sarmaşık vardı ki, kapının üstüne doğru sarılmıştı.

Benim için açık tutulan kapıdan girdiğimde, Sefr arkamdan girmeden önce ilerlememi bekledi.

İçerisi de ilk göze çarpan dışarıdan girdiğimizden daha görkemli bir kapıydı. Tahta oymalı bu kapının üzerinde işlenen hikayeyi merak etsem de sormadım.

Odanın ortasında, odaya küçük kalmış bir yuvarlak masa vardı. koyu renk bu masanın üzerinde geldiğimden beri görmediğim bir sofra hazırlanmıştı. Kimi yemeğin üstü hala örtülü olsa da, ortada olan meyveler ve tatlılardan oldukça zengin bir masa olduğunu söyleyebilirdim.

Uzun pencereler ile batan güneşin son ışıkları odaya giriyordu. Beyaz kristallerin aydınlattığı bu oda, benim kaldığımdan farklı olarak etnik desenleri ve halıları olsa da farklı bir yüzyıla aitmiş gibi duruyordu.

'buyurun.' Diyen ses, odayı incelemeye ara vermem için yeterliydi. Sefr başka birisi ile konuşuyor sandığım için, gözlerimle onu bulmak için kafamı çevirdiğimde, onu işlemeli kapıya sırtını vermiş halde, sandalyeyi çekmiş şekilde buldum.

Bu adamın medeniyet ile tanışması için kendisine dolma kalem mi çekilmesi gerekiyordu?

Yine de üstüme alınıp sandalyeye yürümedim. Onun yerine odayı kesin halde takip etmeme olanak sağlayacak olan diğer sandalyeyi kendim çekip oturdum.

'Buyurdum. Lütfen siz de buyurun.' Diyerek dalga geçtiğimde, gülüp kafasını çevirdiğinde, ben neler olduğunu sorguluyordum.

Timun, bu evrende gördüğüm en yakışıklı erkek konumunu, Sefr'i gördüğüm an kaybetmişti zaten ama bu adamın bu denli çekici olmasının yasalara falan başkaldırı olması lazımdı.

İkimizde oturduğumuzda, yeniden kendi evrenimde önemli bir yemekteymiş gibi sırtımı dikleştirip yerimde doğruldum ve sessiz geçen tüm yemek boyunca asla öğrendiğim görgü kurallarının dışına çıkmadım.

'Atre, seni soylu sanmakta haklıymış.' Dedi, kucağıma serdiğim mendili toplayıp masaya koyarken.

Tüm yemek boyunca kendisine bakmamıştım ama atmaca gibi izlediğinin de farkındaydım.

NOUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin