Bir süre sonra Holmes beni uyandırdı. Uyku sersemliği ile Holmes'a bakarken Holmes beni ayıltmaya çalışıyordu. Sonunda kendime geldiğimde Holmes sakince beni ayağa kaldırdı.
-Acilen buradan gitmeliyiz!
-Ne?
-Şışt! Sakin ol! Mike'tan haber geldi. Tren tehdit altında. Burada kalamayız.
-Sivillere ne olacak?
Holmes gerginliğin verdiği ortamdan dolayı sinirlendi.
-Ben salak mıyım Watson? Bu trende sivil yok. Etrafımız sarıldı. Buradan derhal gitmeliyiz!
Holmes'u sakinleştirmek adına omuzlarından tuttum. O sırada odanın kapısı çalındı. Holmes silahımı işaret etti. Kapı çalmaya devam ederken ben silahımı çekmeye hazır bir şekilde bekliyordum.
Holmes bana güvenerek kapıyı açarken kapının önünde bir görevli bize ikram getirdiğini söylemek için içeri girdiğinde Holmes adamın arkasından işaret etti.
Ben adamın arkasından onu kıstırırken Holmes kapıyı kapattı ve adamı bağladık. Koridoru kontrol edip ilerlemeye başlarken silahlarımızı çıkarmadık. Etrafa çaktırmadan yemek vagonuna doğru ilerledik.
Yemek vagonuna girdiğimizde Sally'nin yanına sakince oturduk. Holmes sessizce bize yapacaklarımızı söylerken tepki vermemeye çalıştık.
-Ekspres bir süre sonra eski bir köprüden geçecek ve sizde bu arada aşağıda bulunan büyük göle atlayacaksınız.
-Peki sen ne yapacaksın?
Holmes tam cevap verecekken bir garson geldi ve onu oyalamak için yanımızdan ayrıldı. Bize gitmemiz gerektiğini işaret ederken biz hızlı adımlarla vagondan çıktık. Baş vagonlara doğru giderken kimsenin olmadığını kontrol ettikten sonra Bir vagon kapısını açtık. Eski köprüye bakarken gidişi ayarlamaya çalıştım. Ben zamanlamayı düşünürken Sally kendini hazırlıyordu.
Eski köprüye geldiğimizde Sally'i kolundan tuttum.
-Size ne olacak?
-Mike aşağıda bekliyor onunla güvende olursun. Ben arkanda olacağım. Hazır mısın?
-Hayır.
-Atla!
Sally'nin göle düştüğünü gördüğümde Holmes için geri dönecekken biri beni itti ve kendimi aşağı düşerken buldum. Göle düştüğümde kıyıya yüzmeye başladım. O sırada arkama baktığımda trenin köprünün sonundan çok uzakta olduğunu gördüm.
Köprü uzun ve eskiydi. Tam kıyıya yaklaşmışken arkamdan sesler gelmeye başladı. Arkamı döndüğümde köprünün surlarından taşlar düştüğünü gördüm. En sonunda surlardan birinde bir bomba patladı.
Kıyıya aceleyle çıktım ve Holmes'un göle inip inmediğini görmeye çalıştım. Surlar çöküyordu, köprü ikinci surun patlamasıyla birlikte hızlı bir çöküşe geçti ve tren bundan kaçamadı.
Tren, köprü ile birlikte göle düştüğünde gözlerim endişe ve kederle oraya kilitlenmişti. Holmes o yıkıntıdan nasıl kurtulacaktı? O anda beni iten kişiyi anımsadım.
O Holmes'tu.
Kendini tehlikeye atmıştı ama köprü tesadüfen mi yıkıldı? Bu Holmes'un bir planı mıydı?
Ben bir umutla köprü enkazına bakarken bir kayık kıyıya yaklaştı. İçinde Sally ve Mike vardı. Sally bir battaniyeye sarınmış kayıkta oturuyordu.
Mike yanıma geldi ve omzuma elini koydu. Diğer elindeki battaniyeyi bana uzattı.
-O ölmedi. Değil mi?
Diye mırıldandım. İstemsizce. Korku bedenimi sarmıştı. Dizlerim titriyordu ama üşüdüğümden değildi.
Mike acıyla gülümsedi ve battaniyeyi omuzlarıma attı.
-Onu bulacağız ya da o bizi. O kolay kolay ölmez.
-Genetik.
***********
Yazar:Arima
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 Kuşak Sonrası: Holmes &Watson
FantasyDöneminin en ünlü dedektifi olma ünvanına sahip olan Sherlock Holmes ve vazgeçilmez dostu John Watson'ın torunları bir vasiyet amacıyla bir araya gelirler. Dedelerinden kalan bu vasiyetin sadece eskileri yadetmek için olduklarını düşünselerde bu bul...