8.BÖLÜM: Polisler

32 5 1
                                    

   Sabah olduğunda sokaklarda insanların evlerinden çıkıp bir yerlere gidişini, arabaların geçişini ve dükkanların açılmasını izledik.

  Herkes normal bir güne başlıyordu. Kimse dün yaşadıklarımızı tahmin edemezdi.

  Bir süre sonra bir kafede durduk. Bir şeyler yemeliydik. Birer sandviç ve kahve siparişi verdikten sonra sohbet etmeye başladık.

-Bana neden soyadımla hitap ediyorsun?

-Hoşuma gidiyor.

-Bu kadar basit bir nedenle hareket edecek bir insan gibi görünmüyorsun.

-Tam bir insan sarrafısın, Watson. Takdir ettim. Tabi ki soyadın hoşuma gidiyor fakat sana böyle seslenmemin tek sebebi bu değil. Açıkçası soyadını asil buluyorum.

-Nasıl yani?

-Soyadın bana dedemin zamanlarını çağrıştırıyor ve inan bana bu büyük bir gurur. Peki sen neden bana soyadımla hitap ediyorsun?

  Bir süre gözlerine baktım. Gözleri ilgi ve merakla parlıyordu.

  Bu kadar cana yakın gelen birinin nasıl bu kadar asosyal olduğunu anlamak zor.

-Açıkçası soyadını hak ettiğini düşünüyorum.

  Kaşlarını kaldırdı daha açık konuşmamı  bekliyordu.

-Yani sen sanki bunu bir ünvan gibi değilde. Sanki o senmişsin gibi hareket ediyorsun.

-Soyadımla bir bütün olduğumu mu iddaa ediyorsun?

-Aynen öyle, Holmes.

  Holmes arkasına yaslandı ve başını yavaşça salladı. Etkilenmişti.

  O sırada siparişler geldi fakat garson hala yanımızdaydı. Sanki bir şey sormak istiyordu.

  Holmes garsona döndü.

-Bayım, bir sorun mu var?

  Garson telaşlandı. Bizi mi tanımıştı?

-Hayır, efendim sadece...

  Holmes elini "Ne?" der gibi salladı. Garson tekrar konuştu.

-Sizin acaba şuradaki beylerle bir probleminiz mi var?

  Dedi ve elini kafenin karşısındaki polis memurlarına doğru uzattı. Zaten cam kenarında oturuyorduk. Onları nasıl görmedik. Yeni gelmiş olmalılar.

   Garson kafenin basılacağı korkusuna kapılmış olmalı. Bu kafenin itibarı için kötü olurdu nede olsa.

   Holmes önümüzdeki hiç dokunmadığımız sandviç ve kahveleri göstererek konuştu.

-Şunları paket yapın lütfen.

-Tabi efendim.

  Garson rahat bir nefes almıştı. Polisler bize çok tehditkar bakıyordu.

Özel dedektiflik çok eskide kalmıştı ve eğer biz bunu tekrar piyasaya sunacak olursak bu polislerin işini baya zorlaştırırdı.

  Tabi bu dedektifler biz olmasaydık. Çünkü biz polisin işine burnunu sokan o dedektiflerden değiliz biz kendi işimize bakarız.

  Devlet eğer ki yardım etmemizi isterse işe dahil oluruz.

  İşin felsefesi budur.

  Biraz sonra paketler geldi. Holmes kahvesini aldı ve yavaşça bir yudum aldı. Sanırım açlığını bastırmaya çalışıyordu.

  Sandviçleri çantamıza koyup polislerin yanına doğru ilerledik.

  Polisler dikkatle bize döndü.

  Holmes söze girdi.

-Merhaba baylar. Biz özel dedektiflik işinde ilerleyen iki dostuz. Bendeniz Enna Holmes. Bu ise dostum Bay Lowell Watson. Müsaitseniz bir iki şey soracaktık.

  Polislerin başı olduğunu tahmin ettiğim adam öne çıktı. Çok nazik olmaya çalıştığı belliydi.

  Kısa siyah saçları üniformasının düzgünlüğü işine ne kadar önem verdiğinin kanıtıydı.

Yavaşça öne geldi ve başını eğip selam verdi. Bir polisten beklenenin aksine oldukça yumuşak bir tonda konuşmaya başladı.

-Size de merhabalar. Buyrun sorun biz bunun için burdayız.

Holmes çantasını omzundan alıp ayağının dibine koydu ve adama elini uzattı. Adam elini nazikçe sıktı.

-Teşekkür ederiz. Sizin gibi insanların buraları koruduğunu bilmek huzur veriyor doğrusu.

  Holmes'un bu sözüne karşı diğer polisler şaşırdı. Sanırım bir dedektifin polisleri övdüğünü duymamışlardı.

Polis bana döndü ve gülümsedi. Ona tebessümle yaklaştım ve elini sıktım.

  Bu hareketime karşı diğer polislerde artık bize tebessümle bakıyordu. Önyargılarını kırmışlardı.

  Polis tekrar konuya geldi.

-Sorunuz neydi acaba?

  Holmes boğazını temizledi.

-Şey..... görmüşsünüzdür. Şu kafede oturuyorduk ve arkadaşlarınızın bize dikkatle baktığını görünce sormak istedik.

  O an söze girdim.

-Bir sıkıntı yoktur umarım.

  Endişeli bir surat takınıp arkadaki polislere döndüm. Utanmışlardı.

  Polislerin başıda anlamamış gibi onlara döndü. Sanırım baktıklarını fark etmemişti.

  Adamlardan biri öne çıktı ve konuşmaya başladı.

-Biz gerçekten özür dileriz. Bir sıkıntı yok. Sizi rahatsız ettiğimiz içinde üzgünüz.

  Hepsine teker teker baktım. Hepsi üzgündü. Anlayışlı bir tebessümle Holmes'a yaklaştım.

-Sıkıntının olmamasına sevindik. Biz de o zaman sizin vaktinizi almayalım. Hoşçakalın sizi tanımak güzeldi.

  Polislerin başı tekrar bize döndü.

-Hoşçakalın bir daha görüşmek dileğiyle.

Holmes elini kaldırdı.

-Hoşçakalın.

  Çantasını omzuna attı ve kahvesinden bir yudum alıp yürümeye başladı. Ben de tam arkasından ona yetiştim.

  Bir yandan kahvesini içiyor. Bir yandan hızlı adımlar atıyordu. Sanırım fazlasıyla açtı.

-Bir yere durup acilen yemek yememiz senin için en iyisi sanki Holmes.

  Holmes bana döndü. Adımları biraz daha yavaşladı. Beni baştan aşağı süzdü.

-Önce iş Watson. Sanırım işimiz için en büyük engellerden biri polislerin ve emniyet memurlarının özel dedektiflik hakkındaki görüşleri olacak. Şimdi akşamı kalacağımız bir yer bulalım ve yerleşelim. Sonra yemek yeriz.
**********
Yazar:Arima

 
 

 

 

 

2 Kuşak Sonrası: Holmes &WatsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin