Bir süre sessizce oturup tabağınızda kalan son gevrekleri yedik. Tam ağzımı açıp bir şey soracaktım ki, bir takım tıkırtılar duydum ve ardından birisi yüksek sesle bağırdı."Jin hyung! Hoseok hyung!"
Bu Jungkook'tu. Ama neden bağırıyordu ki? Kaselerimizdeki sütü ve gevreği bitirdikten sonra kaseleri iç içe koyup, kaşıkları üstteki kasenin içine attım ve tezgaha yöneldim. Diğerleri uyanmadan bu iki kolay bulaşığı yıkasam iyi olabilirdi.
"Ah! Sen miydin Sun-yeon? Jin hyung ya da Hoseok hyung uyandı sandım," diyen Jungkook mutfağa giriyordu.
Musluğu kapattım ve arkama döndüm.
"Üzgünüm ama bu kadar erken bir saatte onlardan biri uyanmaz. Beni ve Min-ji'yi uyku tutmadığı için mutfağa geldik."
"Evet belli oluyor. Ve sanırım acıkmışsınız da?"
"Evet," dedim, "Aslında biraz midem bulanmıştı ve ben de bir şeyler yemek için aşağı indim."
Jungkook tek kaşını kaldırdı.
"Bir tas süt ve mısır gevreği ile doyduğunuzu mu söylüyorsunuz?" dedi önce bana sonra Min-ji'ye bakıp.
Gözümden kaçmadı. Min-ji, Jungkook ona baktığında gözlerini kaçırmış ve masaya odaklanmıştı. İçimden sırıtma isteği geldi. Jungkook'tan çekiniyor olabilir miydi?
"Yani aslında beni idare eder," dediğimde bana baktı ve başıyla sağı işaret ederek, "Patates kızartsan ya da kendinize birer tabak yukhoe yapsanız daha iyi doyardınız," dedi.
Başımı Jungkook'un işaret ettiği yere çevirdim. Dolabın üzerinde büyük bir sepet vardı ve o sepetin içerisi patates doluydu. Gözlerim bir anda irileşti ve şaşkınca patateslere baktım. Ardından alaylı bir kıkırtı duydum.
"Bana o patatesleri göremediğini söyleme! Cidden, her anım seninle dalga geçmekle geçer," dedi ve ardından yanıma gelip bir dolabı açtı.
Başımı ona çevirdim. Açtığı dolabın içerisine baktığımda, yukhoe için ihtiyacım olan tüm malzemeler vardı. Buzdolabında da zaten et görmüştüm. Jungkook dolabı kapattı ve kalçasını tezgaha dayayıp çiçek olarak bana baktı.
"Saat sabahın altısı diye, bu malzemeleri görememiş olabilirsin. Ama şunu bil ki, seni diğer herkese rezil edeceğim," dedi gülümseyerek ve parmağıyla burnumun ucuna dokundu.
Jungkook'un bana dokunmasıyla eş zamanlı olarak gözlerimi kapattım. Bir anlığına kapattığım gözlerimi yeniden açtığımda Jungkook'un Min-ji'nin yanına gitmiş olduğunu gördüm. Min-ji Jungkook'a bakmamak için her şeyi yapıyordu.
Jungkook'un dudağı yana kıvrıldı. Sol elini masanın üzerine koyup Min-ji'ye doğru eğildi. Min-ji sanırım Jungkook'tan çekiniyordu. Malikaneye adımın atar atmaz Jungkook ile acayip bir yakınlaşmaları olmuştu. Ben olsam ben de ondan çekinirdim. Zaten normalde bile ondan çekiniyordum.
"O yaralı ve asabi kız nerede? Ben göremiyorum da."
"Kes sesini!" dedi Min-ji Jungkook'a bakmayarak.
"Neden? Yoksa bazı şeyleri..." dedi ve yavaşça Min-ji'nin çenesini tutup kendisine bakmasını sağladı.
"...kendine kabullenemiyor musun? Mesela aslında asabi değilsin de, bize karşı mı öyle davranıyorsun?"
Min-ji aralanan dudaklarıyla Jungkook'a bakıyordu. Min-ji onu şu anda beni gördüğüm gibi değil, iblis olarak görüyordu.
"Jungkook," dediğimde Jungkook bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampire Mansion³ : İstila {BTS}
Vampiros~~~~~ Neden kalbimdeki boşluk hissini kontrol edemiyordum. Önümde açılan kapı da neydi? Kendimi bir anda malikanede buldum. Diğerlerinin arasındaydım. Şu an Jimin ve Jin-kyong unnie'nin konuşmasını görüyor ve duyuyordum. 'Zorlama işte. İlk başta da...