Selam... Hepinize mutlu öğlenler ve iyi okumalar!!*****
Yarısı yıkık şapelden ayrıldık. Hala hepimizin aklında 'So-jin'in gerçek bedeni nerede' sorusu vardı. Benim aklımda bir soru daha vardı ama. Min-ji kimdi? Şapelin tam önünde durdular diye ben de durdum. Jimin bir soru yöneltti bize.
"Kesinlikle merak etmiyorum ama So-jin'in gerçek bedeni nerede?"
"Bunu ben de düşünüyorum. Tabutta o yoktu. Şapelin her yerini bir ipucu bulmak adına ararken de onu göremedik."
"Yarısı yıkılan şapel onun tabutunu karıştırmanıza neden olmuş olabilir mi?" diye sordu Sae-ji unnie. Haklı olabilirdi.
"Ne de olsa o ölü. Ama yine de merak ediyorum," dedi Yoongi. Evet, ben de merak ediyordum.
Diğerleri onayladı ve biz kızlara, "Siz malikaneye dönün isterseniz. Seo-wae de burada değil. Artık tehlikeli bir durum yok," dedi Jungkook.
Zaten tehlike olmadığı için gelmek istiyordum.
"Bu yüzden geleceğim," dediğimde Eunji de zorla olsa benim arkamda durdu.
"İyi o zaman. Kimse malikaneye dönmüyor. So-jin'i görmeden şapelden ayrılmayacağım."
Diğerleri de Hei unnie'nin bu düşüncesinin arkasındaydı. Min-ji desen zaten her şeye atılmayı seviyordu. Ondan yana bir sıkıntı yoktu tabi. Kendini iyi biliyordu ve korkmuyordu.
(Bir gün Sun-yeon'un da böyle olması dileğiyle...)
İlk önce şapelin etrafından başladık aramaya. Patlama yüzünden tabutu dışarı çıkmış olabilirdi. Ya da belki de o asla burada değildi. Ah, Sun-yeon unut bunu!
Bir süre süren aramamız hiçlikle son buldu. Zaten onu bu karmaşada nasıl bulacaktık ki? Min-ji şapelin sağlam olan duvarına dayandı. Kendisini kaydırarak yere oturdu. Birazdan ben de kendimi yere atacaktım evet.
"Onu nasıl bulacaksınız? Hem neden arıyorsunuz ki?" diye sorduğumda Yoongi yanıtladı.
"O tabutun So-jin'e ait olduğunu biliyoruz. Ama içinden çıkan Seo-wae idi. Onun kılığına girmişti. Ben sadece merak ettim. So-jin'in ölü bedenini görmeye can atmıyorum."
"Ben de. Hatta şu an bile bunu yaptığım için kendime kızıyorum," diye sitem etti Jimin. Anladık, onunla aran bok gibiydi.
"Sonunda anladın," dedi Jimin. Ses etmedim.
Bir süre sonra aramaktan vaz geçtiler ve toplandılar.
"Bu gereksiz. Burada değil. Hem olsa bile onca moloz onu ezmiştir," dedi Jungkook ellerini çırparak.
Gözüm Min-ji'ye kaydığında Min-ji'nin sıkıca boynundaki şeyi tuttuğunu gördüm. Ardından onu boynundan çıkartıp cebine koydu. Acaba ne düşünüyordu? Ben Min-ji'ye bakarken Min-ji bize bakmadan konuştu.
"So-jin'in dış görünüşü nasıldı?"
Jimin büyük bir iğrentiyle cevapladı.
"Kahverengi saçlı, uzun boylu -benden uzun değil- öldüğü gün üzerinde dizinin hemen üzerine gelen bir elbisesi vardı."
Min-ji bize baktı ve, "Bu elbise kahverengi ve su yeşili miydi?" diye sordu.
"Evet," dedi Jimin ve sonra Min-ji'ye döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampire Mansion³ : İstila {BTS}
Vampire~~~~~ Neden kalbimdeki boşluk hissini kontrol edemiyordum. Önümde açılan kapı da neydi? Kendimi bir anda malikanede buldum. Diğerlerinin arasındaydım. Şu an Jimin ve Jin-kyong unnie'nin konuşmasını görüyor ve duyuyordum. 'Zorlama işte. İlk başta da...