Bağırmıştım ve söylediğim şeyin farkına varır varmaz ağzımı kapattım. Jimin kırılmış bi şekilde bana bakıyordu. Sanırım bunu söylerken biraz ileri gitmiştim. Hayır hatta çok ileri gitmiştim. Jimin'in korku dolu, endişeli bedenine odaklandı diğer tüm bakışlar.Kendime inanamıyordum. Böyle bir şeyi nasıl söyleyebilmiştim. Gözlerim dolduğunda hemen gözlerimi kapattım ve elimi ağzına bastırdım. Hiçbirine bakamadan elimi ağzından çektim.
"B-ben çok...çok özür dilerim. Aslında öyle demek i-istemedim."
Tam merdivene yönelecektim ki bir gülüş duydum. Sinirliydi, hem de fazlasıyla. Jimin'i cidden çok kızdırmıştım.
"Çok özür dilerim," dedim ve merdivene yöneldim. Ama duyduğum şey üzerine kaskatı kesildim.
"Bahane yok. O gün birisi ölmek zorunda."
O an aklıma takıldı. Geleceğe müdahale edildiği zaman daha kötü bir gelecek bizi karşılayabilirdi. Eğer o gün gerçekten birisi ölmek zorundaysa, Hoseok'u kurtardığımızda onun yerine kim ölecekti? Aklıma gelen isim gözümden yaş akmasına neden oldu. Yoongi.
"Bu kişi değişebilir. Hoseok hyung'u kurtardıktan sonra Yoongi hyung'un ölmesine sebep olabilirsin. Ya da herhangi birimizin. Bunu değiştiremezsin Sun-yeon! Ve mümkümse, bu tip konularda Jungkook'tan bahsetme!"
Jimin devam ettikçe daha çok ağlıyordum. Yoongi'nin ölmesi ihtimali beni fazlasıyla korkutuyordu. Hıçkırdım. Yavaşça arkama döndüm ve Yoongi'ye baktım. O da bana baktı üzgün gözlerle. Haklıydı. Jimin son derece haklıydı. Bun engel olmak istemek büyük bir aptallıktı!
Odama gitmek için arkama döndüm. Merdivenin üstüne bakmadan merdivene adımladım. Çıkmaya devam ederken bir uyarı duydum unnie'lerimden.
"Sun-yeon aşağı in!" diye bağırdı biri.
Başım refleksle yukarı kalktığında aniden görüş alanıma giren korkunç Morbid yüzünden çığlık attım ve merdivenden inmeye yeltendim. O sırada sıçradı ve bana doğru atladı. O anki korkuyla nasıl oldu anlamadım ama kendimi bir anda yerde buldum.
Morbid onların olduğu tarafa sıçramıştı. Ben merdiven basamağından kayarak yere düşmüştüm. Sağ ayak bileğim resmen yanıyordu, kesin incitmiştim. Eun-ji çığlık attı ve diğerleri Morbid ile ilgilenirken Min-gwon ve o benim yanıma geldi.
"İyi misin?" diye sordu Min-gwon endişeli bir şekilde.
Bileğimi ovuşturarak, "Evet ama sanırım burktum," dedim.
Eun-ji, "O zaman odana gidelim," dediğinde itiraz ettim. Yukarı asla çıkmazdım.
"Hayır," dedim, "O şey yukarıdan geldi. Yukarı asla çıkmam."
"Tamam. O zaman kenarda dura-" derken araya endişeli bir bağırış girdi.
"Hoseok!"
Başımız onların olduğu tarafa döndü. O kadar korktum ki, o kabusun şu an gerçek olacağını bile düşündüm. Ama umarım öyle olmazdı. Aksi takdirde bir kayıp vermemiz gerekecekti.
Endişeyle, "Hoseok!" diyerek ayağa kalktım.
Bileğim yansa, üzerine basamasam da o daha önemliydi. Sertçe duvara çarpan bedeni şu an yerdeydi. Tanrı aşkına, neden bir günüm bile olaysız geçemiyordu!?
Morbid tek olmasına rağmen aşırı güçlüydü. Onlardan birkaç tane olsa resmen yenilmez olurlardı. Açıkçası korkuyordum. Bence buna hakkım vardı. Şu aptal kabus beynimi ele geçirmiş bir durumda ve hemen önümde hareketsizce yatan Hoseok beni daha çok telaşlandırıyordu. Gözlerini açmaya başladı ve o sırada diğerleri büyük bir mücadele içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampire Mansion³ : İstila {BTS}
Vampire~~~~~ Neden kalbimdeki boşluk hissini kontrol edemiyordum. Önümde açılan kapı da neydi? Kendimi bir anda malikanede buldum. Diğerlerinin arasındaydım. Şu an Jimin ve Jin-kyong unnie'nin konuşmasını görüyor ve duyuyordum. 'Zorlama işte. İlk başta da...