~Sun-yeon~Hepsi eve dönmüştü ve her şeyi anlatmışlardı. Demek ki annem olacak o yüzsüz sonunda ortaya çıkmıştı.
"Ama beni neden sordu ki?" diye sordum.
"Tabi ki de almak için. Sun-yeon lütfen, burası senin sandığın gibi bir dünya değil. Kendini toplamak zorundasın. Sana zarar vermek isteyen bir sürü doğaüstü varlık ve biz her zaman senin yanında olamayız."
"Biliyorum. Bu kadar sert ve açık olmanıza gerek yok! Siz benim koruyucum olmayabilirsiniz, ama benden sorumlusunuz. Bu yüzden güçlerim konusunda bana bir an önce yardım edin ki, bu tuhaf dünyada yalnız ve savunmasız kalmayayım."
"O konuyu dert etme. Biz daima sana yardımcı oluruz Sun. Ama seni ebediyen koruma sözü veremeyiz."
Bunun farkındaydım. Zaten onlardan beni ölümüne korumalarını istemiyordum. Ama en azından korumak için bir şeyler yapabilirlerdi.
"Merak etme Sun-yeon. Onlara inanıyorum seni daima korurlar," dedi Hei unnie. Buna ben de inanmak istiyordum.
Aradan biraz zaman geçti. Bu konuyu şimdilik kapatmıştık. Yarın benim için biraz daha yoğun bir gün olabilirdi çünkü artık başlayacaktık. Hei unnie'nin hazırladığı portakal suyunu almak için mutfağa gittiğimde Min-ji'yi gördüm.
"Merhaba," dedim ve bana döndü. Minik bir tebessüm sundu. Bazen merak ediyordum. Min-ji acaba Jimin'in kişiliğinin tam tersi biri miydi?
"Sana bir soru sorabilir miyim?" diye sordum Min-ji'nin yanına giderek. Portakal suyumu elime aldım ve Min-ji'ye baktım.
"Elbette," dedi.
"Nasıl birisindir? Yani, kişiliğin nasıl?"
"Bunu neden soruyorsun Yeon?"
"Bilmiyorum, sadece merak ettim. Söylemek istemezsen sorun değil," dedim gülümseyerek ve mutfaktan çıkmak için hareketlendim. Kolumu tuttu.
"Masaya geçelim mi?" diye sordu ve onayladım.
İkimiz de portakal sularımızla masaya oturduk karşılıklı bir şekilde.
"Seni dinliyorum Min-ji."
"Sun-yeon aslında ben, kişiliğim nasıl bilmiyorum. Tek bildiğim, anne ve babam olmadan yaşıyordum. Onlar ölmedi, sakın yanlış anlama. Ya da biz ölmedi sanıyoruz, bilmiyorum. Yalnız büyüyen bir kız olsaydın, senin kişiliğin nasıl olurdu?" diye sordu.
Bu düşünülmesi gereken bir konuydu. Buna hemen cevap vermezdim. Kısa bir süre düşündüm. Abim vardı ama benim yanımda değildi. Anne ve babam bana bakmıyordu ve ben onların yaşayıp yaşamadığını bilmiyordum. Sanırım kendi kendine yetişen biri olarak, tüm hislerimi içimde yaşardım. Yanıt üzerine düşünce basitti.
"Sanırım hislerini kendi içinde yaşayan biri olurdum. Ama bu bizi içine kapanık yapmaz, aksine daha güçlü dururuz haksızlık karşısında. Bence sen de öylesin Min-ji-ah. Ama dert etme. Benimle istediğin gibi konuşabilirsin. Asla seni yargılamam, sadece dinlerim," dediğimde gülümsedi. Onu ilk defa bu kadar içten gülerken görüyordum. Daha doğrusu güldüğünü yeni görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampire Mansion³ : İstila {BTS}
Vampire~~~~~ Neden kalbimdeki boşluk hissini kontrol edemiyordum. Önümde açılan kapı da neydi? Kendimi bir anda malikanede buldum. Diğerlerinin arasındaydım. Şu an Jimin ve Jin-kyong unnie'nin konuşmasını görüyor ve duyuyordum. 'Zorlama işte. İlk başta da...