38

29 1 0
                                    

38.BÖLÜM
Efe Haran

Bölüm Şarkısı: Cem Adrian- Herkes Gider mi?

Hastanedeydik. Ne zamandır buradaydık? Kaç saat geçmişti? Gün doğmuş muydu? 5 Kasım neden bize ihanet etmişti?

"Alçin" Dalgınca bana seslenene döndüğümde Pars tedirgin bir şekilde bana bakıyordu "Bebeğimiz için bir şeyler atıştırman lazım. Tost yemeyeceğini biliyorum o yüzden simit getirdim" Tek kelime etmeden elindeki paketi aldım az önce aynı şekilde Çiğdem'i de yedirmişlerdi. O da kendini suçluyordu, ben bugün üç yıkılmaz adamın yıkılışını görmüştüm. Giray, Kadir ve Anıl'a sarılmış ağlamıştı, ona eşlik etmişti arkadaşları. Hayatı sınav gibi gören dört adamdı onlar ve aralarından biri sınavı erken bitirmeye çok yaklaşmıştı belki de bitirmişti.

Yediğimden de bir şey anlamamıştım ya zaten. Kafamı yanımdaki tutanağıma, kocama yasladım. Meryem'in bir kenarda ağladığını gördüm, bir şey yapmak istedim. Elimden hiçbir şey gelmedi. Çiğdem'in Ömer'e nasıl korkuyla sarılıp ağladığını gördüm, engel olmak istedim. Olamadım. Üç adamın yıkılmamasını istedim. İstemekle kaldım.

Daha yeni yirmi yedi olmuştu Efe. Yeni yaşının daha ilk günüydü, ilk saatleriydi. Asım doktor bizim geldiğimizi görünce apar topar ameliyata girmişti, onun ellerinde olması bir nebze olsun söndürüyordu içimdeki bitmeyen ateşi.

Saatler geçmişti, gün geceyi dönmüştü. Umutsuzca beklediğimiz o ameliyathane kapısı açılmıştı. Solgun yüzlü bir adam çıkmıştı içeriden. Asım doktor gülmüyordu. Neden gülmüyordu? Yanımıza yaklaştı, her birimize baktı acıyla.

Tek bir kelime çıktı ağzından, hepimizi yerle bir edecek "Üzgünüm." Dünya durmuş gibiydi. Saatler akmayı bırakmış, insanlar nefes almayı unutmuş gibi. Benim gibi.

Belki bencilceydi ama o anda herkes ölsün istedim.

Giray'ın acılı haykırışları, Çiğdem'in kocasının kucağına yığılışı, Meryem'in Anıl'a sarılıp bağıra çağıra ağlaması, Kadir'in olduğu duvar dibine çöküp savunmasız bir çocuk misali ağlaması. Ne kulaklarımdan ne de gözlerimden silinecek bir sahneydi. Ben mi? Ben bir şey yapamamıştım. Öylece kala kalmıştım, Pars'ın bana güç verircesine tuttuğu vücudum hareketsiz kalmıştı. İnanmak istemiyordum, nasıl inanırdım ki?

İnanmak istemezken o ameliyathane kapısı tekrar açıldı. İçeriden bu sefer üstü beyaz örtüllerle örtülmüş biri çıktı, öylece götürdüler aramızdan "Efe" Diyebildim sadece.

Efe ölmüştü.
Fedakarlık yapmıştı son defa,
En ihtiyacım olan zamanda uçup gitmişti.
Kelimelerin en anlamsız olduğu zamandaydım,
Benim kardeşim, abim, arkadaşım, sırdaşım olan adam ölmüştü.
Giray'ın biricik sevgilisi, her daim yanında olmaya yemin ettiği, evleneceği adam ölmüştü.
Hayalleri olan, bize hayal kurmayı öğreten adam artık yoktu.
Neşe kaynağımız gitmişti, yine bizim için kendinden vazgeçmişti.
Efe Haran, bir anne ve bebek için ölümü göğüslemiş adamdı.
Ne büyük adamdı.

Yeni idrak edebilmiştim belki de "Olamaz! Hayır! Hayır! Efe ölemez! Ölemez! Bırakmaz bizi! Pars bir şey yapsana!" Çığlıklarım yıkarken ortalığı kendimi kaybetmişçesine hırpalıyordum Pars'ı, başka seslerde yükseldi "Efe! Yaktın beni Efe! Hani ayrılmazdık biz sevgilim oldu mu bu ayrılık!?" Giray'ın yerde oturan bedeni sarsılırken o güçlü sesi artık çok güçsüzdü. Darbelerimi durdurup Pars'a sarıldım sıkıca, bugün bir kez daha dünyanın en acı yüzüyle karşılaşmıştık, ölümün de var olduğunu fark etmiştik.

HİRAETHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin