Felix bilmem kaçıncıya taşındığı yeni evine yerleşmeye çalışıyordu. Doğduğu günden beri yılda en az 4 kere taşınmışlardı. Ne doğru düzgün okula gidebilmiş ne de arkadaş edinebilmişti. Felix artık 22 yaşına gelmişti ve bir yere temelli olarak yerleşmek istiyordu. Annesi ile bu konuyu bir kaç kez konuşmak istemişse de hiç sonuç almayı başaramamıştı.
Küçükken anlayamıyordu ama şu an birinden kaçtıklarını biliyordu. Tek bilmediği kimden kaçtıkları ve buna ne kadar süre devam edecekleriydi. Tabii, bir de Felix'in sahip olduğu güçler meselesi vardı. Felix doğduğundan beri bu güçlere sahipti. Kontrol etmeyi öğrenmesi onun için çok zor olmuştu ama şu an kendini gizleyecek kadar idare edebiliyordu. Annesinin bu konuda Felix'e tek söylediği şey, bu durumu kimsenin bilmemesi gerektiğiydi. Zaten Felix de yıllar önce bu durumu umursamayı bırakmıştı.
Anne ve babasının fotoğrafının olduğu çerçeveyi bavulundan çıkarıp yatağının başucuna koydu. Babası çok yakışıklı bir adamdı. Koyu laciverte boyanmış, ensesinde toplu saçlarıyla bir rock yıldızına benziyordu. Gördüğü bütün fotoğraflarda siyah giyinirdi. Babasının bu görüntüsü bazen Felix'in onun bir tarikat üyesi falan olduğunu bile düşünmesine sebep oluyordu.
Bir fotoğrafta kolunda gümüş renkli bir dövme görmüştü. Hatta geçen yıl gizlice gidip kendi koluna da yaptırmıştı. Kolunu aynaya doğru çevirip hafifçe üzerindeki tshirtü sıyırarak dövmeyi açığa çıkardı. Kolunda gümüş renkli bir zümrüdüanka kuşu vardı. Felix'in sahip olduğu güçler düşünüldüğünde dövme baya manidar duruyordu.
Dövmesine bakmayı bırakınca yüzünü eski kiracıdan kaldığını tahmin ettiği camın kenarındaki solmuş çiçeğe çevirdi. Ne olduğu bile anlaşılmayacak haldeydi. Solalı uzun süre olmuş olmalıydı.
"Ne zaman soldun acaba?"
Elini yavaşça çiçeğin toprağında gezdirdi. Birkaç saniye sonra solmuş yapraklar yemyeşil olmuş, dalların ucundaki tomurcuklardan beyaz renkli güller açmıştı. Felix yüzüne çiçeğiyle ve kendisiyle gurur duyduğunu belli eden bir gülümseme yerleştirmişti. Güller en sevdiği çiçeklerdi. Bundan kaynaklı da solmuş çiçeğin gül çıkması onu hayli sevindirdi. Felix hala gülüne bakmayı sürdürürken önce bir kapı tıklatma sesi gelmiş ardından odasının kapısı yavaşça açılmıştı.
Annesinin odaya girdiğinde ilk dikkatini çeken Felix'in mavi renkle parlayan irisleri oldu. "Lix, ben sana demedim mi güçlerini ortalık yerde kullanma diye? Gözlerin parlıyor." dedi, kızgın bir ifadeyle. Oğlunun bu davranışını sorumsuzca görüyordu.
Annesinin kastettiği şeyi görmek adına yüzünü aynasına çevirdi. Gözlerinin maviliği solmak üzereyken yakalamıştı.
"Bu kadardan bir şey olmaz, anne. Hem kim görecek? Baksana ne güzel gözüküyor." dedi tatlı bir tebessümle gülünü annesine gösterirken.
Annesi bakışlarını Felix'in arkasındaki çiçeklere çevirdi. Gerçekten çok güzel gözüküyordu. Yıllarca oğlunu korumak için kaçmış ve saklanmıştı. Felix'in yaşı ilerledikçe yaşadıkları daha da kötü bir hal alacaktı. Bu durum onu fazlasıyla geriyordu. James'in ona söylediği sözler aklına geldi. Güçlerini kullandıkça öteki taraf onu hissedecekti. Zaten hiçbir şey yapmadan bile diğer bekçilerin onun varlığını hissetmeleri mümkündü. 'Artık Felix'e gerçekleri anlatmam gerekiyor.' diye düşündü. Yoksa oğlu iyice tehlikeye girecekti.
"Ne düşünüyorsun?" dedi Felix. Annesinin tedirgin olduğunu hissediyordu. Annesi ise sanki Felix konuşunca tekrar gerçekliğe dönmüş gibi kısa bir an şaşkın bakışlarla oğluna bakmış, sonra hızlıca toparlanmıştı.
"Önemli bir şey değil, Lix. Bir ara seninle oturup konuşalım." Durup kaşlarını çattı. " Ve o zamana kadar güçlerini kullanmayı kes!" dedi ve kapıyı kapatıp odadan çıktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guard Angels / Hyunlix
Hayran KurguFelix doğduğu günden beri sebebini bilmeden birilerinden kaçmıştı. Ta ki bir gün barda o siyah saçlı oğlana denk gelene kadar. Küçüklüğünden beri sakladığı güçleri artık sır olarak kalabilecek miydi? Canlılar aleminde nefes alması yasaklanmışken...