Felix kısa bir yürüyüşün ardından eve varmıştı. Cebinden telefonunu çıkarıp saate baktı. Hyunjin'le birlikteyken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu. Bundan dolayı çok geç olması ihtimalinden biraz çekiniyordu. Telefonda saatin henüz dokuz olduğunu görünce derin bir iç çekti.
Salonun ışıkları yanıyordu muhtemelen annesi onu beklemişti. Kapıyı açtıktan sonra anahtarını masaya bırakıp, direkt salona geçti. Tam da tahmin ettiği gibi annesi televizyonun karşısındaki koltuğa uzanmış bir şeyler izliyordu. Odaya girmesi ile bakışlarını televizyondan oğluna çevirdi.
''Bakıyorum bu gün erken gelmişsin. Yeni arkadaşınla görüşmedin sanırım.'' Dedi annesi gülümseyerek.
Felix ise annesine göz devirerek tam karşısındaki koltuğa kendini bıraktı. Yorulduğunu vücudunu yumuşak ve aşırı rahat koltukla buluşturduğunda fark etmişti. Gözlerini kapatıp bir süre koltuğun rahatlığının tadını çıkardı.
''Bu sefer koltuklar rahat olduğu için tanrıya şükretmeliyim.''
Yıllar boyu göçebe gibi hayat yaşadıkları için kaldıkları evler hep eşyalı olmuştu. Bu yüzden Felix kendini hep misafir gibi hissetmişti. Kendi hayatına bile yabancı bir misafir. Londra'yı başta sevmemiş olsa da bu şehir ona yıllardır hissetmediği aidiyet duygusunu sağlıyordu. Belki de bunun en büyük sebebi yıllar sonra kendi ırkından birileriyle tanışmış olmasıydı. Onların düşmanı bile olsa sonuçta Felix de bir bekçiydi. Hem canlılar dünyasının hem de öteki tarafın bir parçasıydı.
Bu yaşına kadar hiçbir zaman kendini insanların dünyasına ait hissetmemişti. Bundan kaynaklı gerçekten ait olduğu yeri bulmak, ona büyük bir huzur veriyordu. Yanlışlıkla öteki tarafa geçtiği zamanı hatırladı. İçindeki enerjinin yükseldiğini hissedebiliyordu. Felix oraya aitti. Tek problem öteki tarafın onu tehdit olarak görmesiydi.
''Madem sizden güçlü birinden bu kadar korkuyorsunuz. İnsanlardan ne farkınız kalıyor ki. Bu hiç adil değil.''
''Efendim Lix. Bir şey mi dedin. Anlayamadım.'' dedi annesi, yüzünde sorar bir ifade ile.
Felix gözleri kapalı yattığı için annesinin karşı koltukta uzandığını unutmuştu. İyi ki dediklerimi duymadı diye düşündü. Ona açıklamak ile uğraşmazdı.
''Anne sana bir şey sormak istiyorum.''
Kadın tamam anlamında kafasını salladıktan sonra koltukta doğrulup televizyonun sesini kıstı.
''Babam sana aşık mı oldu?''
Annesi bu soru karşısında şaşırmıştı. Felix ona bu zaman kadar hiç böyle bir soru sormamıştı. Ne zaman babası hakkında konuşmak istese annesi onu geçiştirdiği için bir süre önce babası hakkında soru sormayı bırakmıştı.
''Bence aşıktı, ama seni benden daha çok sevdiğine eminim.'' Dedi kadın, yüzüne bir gülümseme yerleştirerek.
''ilk bahsettiğinde bekçiler insan değil demiştin. Nasıl insanlar gibi duyguları var?''
''Bekçiler aslında melek Lix. Bekçi olmadan önce insan oldukları için duyguları tabii ki var. Sadece cehennemden çıktıktan sonra çoğu duyguları köreltiliyor. Karşılarına o duyguları hatırlatacak biri çıkarsa ne kadar derinde de olsa tekrar insani duygulara sahip olabiliyorlar ama bu onlar için bir zayıflık.'' Dedi Kadın, James'in ona anlattıklarını doğruca Felix'e anlatmıştı.
Felix annesinin dediklerini düşündü. Nasıl bekçi olmadan önce insan olabilirlerdi. Jisung bu gün ruhları olduğunu şöylemişti. Yani insan oldukları zaman ki ruhları mıydı bu. Peki ya annesi cehennemden çıktıkları zaman derken ne demek istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guard Angels / Hyunlix
Fiksi PenggemarFelix doğduğu günden beri sebebini bilmeden birilerinden kaçmıştı. Ta ki bir gün barda o siyah saçlı oğlana denk gelene kadar. Küçüklüğünden beri sakladığı güçleri artık sır olarak kalabilecek miydi? Canlılar aleminde nefes alması yasaklanmışken...